“Çağdaş Haçlı Seferleri” Gizlice devam ediyor

Türkiye’ye ekonomik yaptırım çağrısı yaptıkları günün ertesinde Siemens firması dünyanın en düşük kwh fiyatını vererek Türkiye’de enerji ihalesini kazanıyor.

Bu gerçek bile Türkiye’nin kaybetmeyeceğine işaret değil mi?

Air Berlin iflas ediyor, müşteri olarak 2 Türk firması ortaya çıkıyor. Krizde olan Almanya olduğu için en çok zarar görecek olan da onlardır.

Çünkü birçok AB firması krizin en yoğun hissedildiği dönemlerde, Türkiye’de faaliyet gösteren şubelerinin elde ettiği kar sebebiyle kendi ülkelerindeki işletmelerinin ayakta kalmasını sağladılar.

Bu gerçeği de Türkiye’deki işletmelerini ” Elmas Değerinde” diye, tanımlayarak, itiraf ettiler.

Tabii ki, Türkiye’de büyüme ilk iki çeyrekte %5 olarak gerçekleşmiş, yılsonuna kadar da %7-7,5 civarlarına çıkması beklenirken; hangi firma “Türkiye’ye yatırım yapmayın!” sözlerine kulak asar?

Zaten Türkiye’nin yaptığı enerji ihalesine dünyanın en büyük 10 enerji firmasından 8’inin katılması, bunun da 4’ünün Alman firması olması gerçeği; Merkel’in ayakları yere basan, gerçekçi politikalar izlemediğine işaretidir.

Üstelik seçmenleri nezdinde de alay konusu olan bir gerçektir.Almanya, 20-25 bin Fetö mensubu ve Pkk’lı teröristi Türkiye’ye tercih ederek tarihi hata yapmaktadır.

Tabii ki bu hatanın(!) tamahkârlık ve hırs sonucu olduğunu çok iyi biliyoruz.

Neden tamahkârlık? Türkiye ile “Kazan-Kazan” anlayışına bağlı ciddi ortaklılar gerçekleştirmek yerine, kazanımları ile beraber Türkiye’yi ele geçirme derdindeler.

Türkiye ile beraber kazanmak yerine; 3.Havaalanının, Kanal İstanbul’un, köprülerin, hızlı tren projelerinin, ipek yolu projesinin, enerji koridoru ve doğal gaz boru hatlarının asıl sahibi olmak istemektedirler.

Çünkü onlara göre Türkiye’nin hâkim olunamayacak “Süper Güç” ve enerji merkezi olmasına ramak kalmıştır ve engellenmelidir.

Bunun denemesini 15 Temmuz’da yaptılar.

17-25 Aralık operasyonu ve Gezi olayları ile yaptılar.

Hiç kimse bizi çocuk gibi kandırmaya kalkmasın!

Türkiye semalarında gece yarılarına kadar işgalcilerle ittifak eden hainlerin(Fetöcü, Kemalist, Ulusalcı vs.) el koyduğu uçaklarımıza, 4 yakıt ikmal uçağıyla yakıt ikmali yaparak işgali sonuçlandırmaya çalıştılar.

Bu dört yakıt ikmal uçağı nasıl oldu da NATO’nun haberi olmadan(!) İncirlik’ten havalandı?

Belki de İncirlik’te o kadar yakıt ikmal uçağı bile yoktur, diğerleri başka ülkelerden kalkmıştır.

Ama beceremediler… 16 Haçlı devletin destek verdiği işgal girişimi geri püskürtüldü.

Yerli işbirlikçi hainlerle birlikte yenilgiye uğrayan Haçlılar, uzun bir süre dut yemiş bülbül gibi tek kelime yorum yapamadılar.

Türkiye’ye dost ve müttefik(!) olduklarını iddia ettikleri halde şehit olan 250 insanımız için iki kelime de olsa, taziyede bulunma gereği duymadılar.

Türkiye’ye karşı normalde yarım asra sığacak gelişmeler 10 yıl gibi bir süre içinde gerçekleşirken, deve kuşu gibi başını kuma gömen Türk vatandaşlarını esefle karşılamak hakkımız değil mi?

Neden her konuya ideolojik ve siyasi ayrışma penceresinden bakılarak, Türkiye’yi işgale yeltenenlerle ittifak edecek düzeye gelebilirler?

Hani, görünen köy kılavuz istemez diye bir sözümüz var ya; siyasi hayatımızda kirli kasetlerle dizayn olayları gerçekleşirken, köy görünmeye başlamıştı.

Ama iktidar olma nemasına sahip olacakları ihtimali, muhalefeti kararsız ve tepkisiz bıraktı.

Biz ciddi tepkiler veriyorduk ama verdiğimiz tepkileri ideolojimize ve siyasi aidiyetimize bağlayanlar oluyordu.

Oysa biz asla siyasi aidiyetimizi ön plana almamış, Türkiye’nin çıkarları adına yorumlar yazıyorduk. Yazdığımız konular siyasi hayatımızdaki dizaynların olası menfi etkileri üzerineydi.

Siyasi aidiyetimiz dikkate alınarak yorumlanmamalı, Türkiye’nin çıkarları bağlamında yorumlanmalıydı.

Ama bu yapılmadı darbeci veya işgalcilerin iktidarı altın tepsi içinde sunacağı hayali, muhalefeti tepkisizliğe itmişti.

Son işgal girişimi olan 15 Temmuz gecesi, daha önce darbe olursa tankın üzerine çıkacağını söyleyen Kılıçdaroğlu’nu, söylediği sözün tam aksi yönde, tankın içinde görmüştük.

Atatürk Havaalanının kapısındaki tankı karanlık güçlere (ABD Elçiliği olabilir) telefon ederek kapıdan uzaklaştırıp, güvenli bir yere çekilmişti.
Gittiği o güvenli yerde heyecanlı bir şekilde macera filmi izler gibi TV izleyerek Recep Tayyip Erdoğan’ın öldürüldüğü, ya da yakalanıp güvenli yere götürüldüğü haberini özlemle bekliyordu.

Hatta ortaya çıkıp basın açıklaması yaparak, “Nihayet diktatörden kurtulduk” açıklaması yapma beklentisiyle duşunu alıp, kıyafetini bile değiştirmişti.

Ama sabaha doğru gün ışımaya başlarken Türkiye, aydınlık günlere kapı aralayan, tarihi önemde bir güne adım atmıştı. Hainler ve hainlerle ittifak eden siyasilerin Haçlı müttefikleri ile beraber hüsrana uğradıklarını da tarih yazacaktı.

Lider olmak kolay değildir. Erdoğan nabız yoklamadan, öylesine adım atmaz. Öfkeli olmasından şikâyet edilir ama bilin ki öfkesinin arkasında bizim bilmediğimiz tehditler vardır.

Eğer bir şey söylüyorsa, insanların bilmediği gerçekler ışığında söylüyordur.

Haçlılar 15 Temmuz yenilgisinden sonra duygusal davranıp, yenilginin verdiği ruh halini ilişkilere de yansıttılar.

Hollanda ülkeyi ziyaret edecek olan bayan bakanın gelmemesini talep ederek, hasmane bir tutum sergiledi.

Türkiye ile bilek güreşi yapmak yerine, Türkiye’nin ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışsaydı, şu an devam etmekte olan iktidarsızlık ve koalisyon kuramama sorunu ile boğuşmazdı.

Kendilerinin de Türkiye’nin yaptığı türden bir sistem değişikliği yapmaları gerektiğini görürdü.

Kibir yapmasalar kendileri de Hollanda’da benzeri düzenlemeler yapsalardı,180 gündür devam eden sorunu aşmış olurlardı.

Hiç endişe etmeyin; her gece kâbus görenler, Türkiye düşmanlığı yapanlardır.

Buna Almanya seçimleri yapıldıktan sonra, Hollanda’nın yaşamakta olduğu sorunlara benzer sorunların içine düştüklerinde şahit olacağız.

Almanya’da ikamet eden Türkler, Türkiye düşmanı oldukları halde, onlara destek vermeyi düşünüyorsa, ortaya çıkacak sonucun vebali Erdoğan’ın değil, onlarındır.

Çünkü 1 milyon 250 bin oy, Almanya siyasetine damga vurabilecek kilit oy kitlesidir.

Türk lobisi olarak etkili bir sonuç ortaya koyma adına, CDU Hamm eski yöneticisi ve üyesi olan Yahya Yıldırım CDU’nun Türkiye karşıtı politikasına karşı çıkarak istifa etti.

Bütün Türk vatandaşları Yahya Yıldırım gibi olumlu tepkiler vermeli ki, lobi olarak güç kazanabilsinler.

Alman siyasiler hem Türkiye düşmanlığı yapıp, hem de Türk vatandaşlarının oylarını alabileceğini düşünmemeli.

Hem terör örgütü unsurlarının Türkiye’yi parçalama faaliyetlerine hız kazandıracaklarını, sosyal medya hesaplarından paylaşıp, hem de Türklerin oylarını çantada keklik olarak görmemeli.

Türk lobisinin oyları Almanları hizaya getirecek güce sahiptir.

Bu gücü göstermek Türklerin elindedir.

Ha; diyorsanız ki “Aman bizim rahatımızı kaçırmayın! Biz elimizi sıcak sudan, soğuk suya sokmayız”, onu da kendi keyfiniz bilir artık.

Ama o zaman, Almanya’da güçlü lobiye sahip olduğunuz halde en fazla ezilen lobi olmaya da mahkûm olursunuz; bizden söylemesi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir