İlahiyatçı Prof. Dr. Akşit: Peygamber Efendimizin sünnetine yapıştığımız için Allah sırtımızı yere getirmiyor

İlahiyatçı Prof. Dr. Akşit Peygamber Efendimizin sünnetine yapıştığımız için Allah sırtımızı yere getirmiyor

İlahiyatçı Prof. Dr. Akşit Peygamber Efendimizin sünnetine yapıştığımız için Allah sırtımızı yere getirmiyor

Ä°lmiye sınıfı bir ailenin mensubu Ä°lahiyatçı Prof. Dr. AkÅŸit ”Bizi Suriye’ye benzetemediler. 15 Temmuz bunun alametidir. Peygamber Efendimizin sünnetine yapıştığımız için Allah sırtımızı yere getirmiyor arkadaÅŸ. Bunun baÅŸka bir izahı yok” dedi.

Ä°lmiye sınıfı bir ailenin mensubu ve müderris torunu 82 yaşındaki Prof. Dr. Mustafa Cevat AkÅŸit, dini ilimler sahasında yayınladığı eserlerin yanı sıra Ä°stanbul Kadıköy’deki Gaye Vakfında talebe yetiÅŸtirme çalışmalarını sürdürüyor.

Denizli’nin YataÄŸan ilçesinde 1938’de dünyaya gelen AkÅŸit, küçük yaÅŸta ilim tahsiline baÅŸladı. Amcasından medrese usulü Emsile, Bina, Maksud, Ä°zzi, Avamil, Ä°zhar ve Kafiye dersleri okudu.

Mehmed Zahid Kotku’nun imamlık yaptığı camide müezzinlik yaparak Kotku’dan icazet alan ve özellikle onun sohbet halkasından çok etkilenen AkÅŸit, sırasıyla Ä°stanbul Ä°mam Hatip Lisesi, Ä°stanbul Yüksek Ä°slam Enstitüsü ve Ä°stanbul Ãœniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdi. AkÅŸit daha sonra Erzurum Yüksek Ä°slam Enstitüsü Müdürlüğü, Sakarya Ãœniversitesi Ä°lahiyat Fakültesi Ä°slam Hukuku Kürsüsü’nde Ana Bilim Dalı BaÅŸkanlığı, Ä°zmir ve Ä°stanbul barolarında avukatlık gibi çeÅŸitli idari, hukuki, sınai ve ticari faaliyetlerde bulundu.

Prof. Dr. AkÅŸit, “Türkiye’nin YaÅŸayan Ä°lim Hazineleri” haber dosyası kapsamında AA muhabirinin sorularını yanıtlayarak, hayat hikayesi, ilmi çalışmaları, köklü din eÄŸitiminin önemi, Ä°slam dünyasında son dönemde varlık gösteren ÅŸiddet ve terör eÄŸilimli akımlarla ilgili açıklamalar yaptı.

SORU: “Mübarek Ramazan-ı Åžerif ayı içerisindeyiz, lakin bu yıl farklı bir ramazan yaşıyoruz. Koronavirüs salgını sebebiyle Müslümanların çoÄŸunlukla zamanlarını evde geçirdiÄŸi bugünler için tavsiyelerinizi ve hislerinizi öğrenebilir miyiz?”

M. Cevat AkÅŸit: “Evvela yetkililerin ‘evde kalın’ çaÄŸrısına uymak lazım gelir. Bakıyorum haberlerde özellikle yaşı ileri gelenler dışarı çıkma gayreti içerisindeler, dikkat etsinler lütfen. Evlerinde tövbe istiÄŸfar çekebilirler, geçmiÅŸ namazlarını kaza edebilirler, sübhanallah zikri çekebilirler, hem bu sıkıntıları kaybolur hem de günahları affolur. Bu koronavirüs bütün dünyaya bir bela. Böyle belalar ya müminlere karşı günahlarını affettirmek için verilir ya da makamımızın, rütbemizin, derecemizin yükselmesine sebep olması için. Büyük adamlar hep böyle sıkıntılı zamanlarda terfi etmiÅŸtir, çıkmıştır. Sıkıntılara raÄŸmen hiç isyan etmemiÅŸler, Cenabıhakk’a sokulmuÅŸlar ve af dilemiÅŸlerdir. Bu yüzden biz de bu ramazanı fırsat bilmeliyiz. Çünkü ramazan müminlerin ayı olduÄŸu için edilen dualar reddolunmaz, açılan eller boÅŸ çevrilmez ve ramazanda yapılan iyilikler 70 kat fazla verilir. Allah’ın bir lütfudur bu. Uyanık geçirmemiz ve yasaklara uymamız lazım. Peygamber Efendimizin de vebaya karşı tavsiyesidir bu, ‘Bir yerde salgın hastalık olduÄŸu zaman bulunduÄŸunuz yerden dışarıya çıkmayın, kendinizi muhafaza edin’ der.”

SORU: “Ãœlkemizin zor zamanlar geçirdiÄŸi yıllarda yetiÅŸtiniz ve Türkiye’nin farklı dönemlerine ÅŸahitlik ettiniz. YaÅŸadığınız çeÅŸitli zorluklara raÄŸmen ilim/ bilgi yolunda yürümeye gayret ettiniz. Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?”

M. Cevat AkÅŸit: “Ben Denizli’nin YataÄŸan kasabasındanım. Dedelerimiz, Akseki’nin Gemerler köyünden gelmiÅŸ. Aksekililer uyanık olur bilirsiniz. Büyük dedem medresenin hocasının kızını almış. Medresenin müderrisi olmuÅŸ. Ondan sonra Ä°smet PaÅŸa döneminde kapanıncaya kadar 400-450 sene bizim sülalemiz medreseyi devam ettirmiÅŸ. Kapandığı zaman bine yakın kayıtlı öğrencisi varmış. Ben kayıtlarını buldum. Aydın, Denizli, MuÄŸla, Burdur ve Antalya, 5 tane ilin ilim merkezi. Öyle kuvvetli bir medrese, bir ilim yatağı… Bizim sülale o medreseyi talebelerden 5 kuruÅŸ almadan idare etmiÅŸ. Sistem bu. Bütün medreseler böyle miydi bilemiyorum fakat bizimkiler hiç maaÅŸ almıyor, talebe okutuyor ömrübillah. Babam çiftçilik ve bakkallık yapıyor ama ölünceye kadar müderrislik de yapmış.”

“Babamın duasını hala elimle tutmuÅŸ gibi hissediyorum”

“Ben 1938 doÄŸumluyum. Babam iki hanımlı. Birinci hanımı ölmüş. Onun yerine benim annemle evlenmiÅŸ. 14 kardeÅŸiz biz. Ben son numarayım. Üç buçuk yaşındayken babam vefat etmiÅŸ. Babam vefat ederken son yatışında, ben yatağın üstüne çıkmışım. Annem rahmetli, ‘Bak Mustafa üstüne geliyor.’ demiÅŸ. Babam, ‘Halim yok hanım! Al onu. Benim duam ona yeter.’ demiÅŸ.

Ben bu duayı hala elimle tutmuÅŸ gibi hissediyorum. Onun için ana baba duası almamız lazım. Tabii bir de vasiyet etmiÅŸ. 14 çocuÄŸuz. DemiÅŸ ki, ‘Mustafa’ya dokunmak yok. Ne yaparsa fiske vurmayacak, azarlamayacaksınız.’ Yetim kalacağımı bildiÄŸinden bunu söylemiÅŸ. Onun için ben evde biriciktim, ayrıcalıklıydım. Yani öyle büyüdüm.”

SORU: “Ä°lk dini eÄŸitiminizi hatırlıyor musunuz?”

M. Cevat AkÅŸit: “O sıralarda Kur’an okumak suçtu. Bütün amcalarım hoca, evler bitiÅŸik. ‘Dam üstü’ deriz biz, toprak damın üstünden komÅŸu eve, amcamın evine geçilirdi. Ben ilkokuldayken, geceleri yatsıdan sonra amcamın oraya geçer, Kur’an öğrenirdim. Yatsıdan sonra karanlıkta geçerdim, kimse görmesin, duymasın diye.

O zaman Arapça ezan okumak yasaklandı. ‘Tanrı uludur’ çıktı. Dışarıda ben çocuk olarak, ‘Tanrı uludur. Şüphesiz bilirim ve bildiririm: Tanrı’dan baÅŸka yoktur tapacak.’ diye ezan okurdum. İçeride de yetiÅŸkinler Arapça ezan okurdu. ÇocukluÄŸumuz böyle geçti.

Amcalarımdan biri Demokrat Parti iktidara geçince medrese kurdu. Önce evinde okuduk. Sonra Kur’an kursları açıldı. Amcamın oÄŸlu yok, benim de babam. Annemle anlaÅŸmışlar ‘Cevat’ı hoca yapacağım.’ demiÅŸ amcam. Annem de ona inanmış. Hülasa ilkokulu bitirdikten sonra köyde iki sene Emsile, Bina, Maksud, Ä°zzi, Avamil, Ä°zhar ve Kafiye okudum. Onları amcam ezberletti bana. Bire bir ona okudum. Fakat benim o zaman kafamda hep babamın duası var, ÅŸimdi anlıyorum. Aklıma ‘köyde, küçük yerde adam olunmaz’ fikri geldi.”

“Ä°mam Hatipe kayıt olmak için 10 gün parkta yattım”

SORU: “Ä°mam Hatipe nasıl baÅŸladınız?”

M. Cevat AkÅŸit: “Isparta Ä°mam Hatip Okuluna gitmek istiyorum. Fakat annem beni çok sevdiÄŸi için bırakmak istemiyor. Neyse ben kayıt oldum. Otobüs yok o zaman. Bir kamyon geldi. Kamyondaki eÅŸyanın üstüne bizi aldı. Isparta’ya kadar açık havada, yükün üstünde böyle gittik. Tabii otel paramız yok. Isparta’ya vardık, parkta yayındık. Bekçi geldi. ‘Ben Ä°mam Hatipe kayıt olacağım. Ev buluncaya kadar parkta yatacağım, otel param yok.’ dedim. Bekçi de ‘Tamam’ dedi. Bir hafta, 10 gün parkta yattım.”

SORU: “Havalar sıcak mıydı, mevsim yaz mıydı peki hocam?”

M. Cevat AkÅŸit: Memleketten 9 arkadaÅŸtık, bir ev bulduk, onlar da benim gibi, o zaman çok fakirlik vardı. Her gün mercimek çorbası, kuru fasulye yiyoruz. 9 kiÅŸiyiz, 9 tane ekmek alıyoruz. Bakkal ‘Mevlit mi okutuyorsunuz?’ diyormuÅŸ.”

SORU: “Ä°stanbul maceranız nasıl baÅŸladı?”

M. Cevat AkÅŸit: “Benim derslerim çok iyiydi. Hep takdir alırdım, babamın, anamın duası sayesinde. Hocalarım çok severdi beni ama içimde sönmeyen bir ateÅŸ, Ä°stanbul. Ä°stanbul’u hiç görmemiÅŸ, sadece Isparta’yı görmüşüz. Filmlerde görüyoruz Ä°stanbul’u. Filme, sinemaya gitmek de yasak. Gördü mü cezalandırıyor müdür. Biz pazar günleri kaçak gidiyoruz. Ä°lkokul hocam da Ä°stanbul’a nakletmiÅŸ kendini. Hanımı buralıydı. Bir mektup yazdım, ‘Hocam ben Ä°stanbul’da okuyacağım. Beni oraya aldırabilir misin?’ dedim. Hocamdan cevap geldi, ‘Müdür yardımcısı benim hocam. Aldırırım seni, gel.’ diye. Öylece Ä°stanbul macerası baÅŸlamış oldu.”

SORU: “Böylece ikinci kez kendi yolunuzu tayin ettiniz deÄŸil mi?

M. Cevat AkÅŸit: “Bunlar tabii kaderin cilvesi. Durduk yerde içime Ä°stanbul ateÅŸi niye düşsün? Babamın duası dedim ya. Tabii otel parası yok. Gelmeden önce Sirkeci’de, komÅŸu köy YeÅŸilyuva’dan bir aÄŸabeyin olduÄŸunu öğrendim. Fırında işçiymiÅŸ. Onu buldum. Fırının altında ekmek satıyorlar. Ãœstünde un çuvallarının olduÄŸu depo var. O un çuvallarını yığdı birbiri üstüne. Arasına bir kiÅŸi yatacak kadar hasır serdi, ‘Burada yat.’ dedi. Ben 15 gün orada un çuvalları arasında yattım. Orada ekmek de var. Lokanta parası da vermiyoruz. Hocam Samatya’da oturuyormuÅŸ. 1-2 gün sonra hocanın evini buldum. Kalktık birlikte Vefa’ya geldik. Hocam müdür yardımcısını buldu. Ben de takdirnamelerimi gösterdim. Övdü beni. Ondan sonra hep birlikte müdüre gittik. Müdür Gündüz Akbıyık. Ters bir adamdı, kimseyi dinlemez, burnunun doÄŸrultusuna giderdi. ‘Hayır, ben Anadolu’dan öğrenci almam.’ dedi. Hocam, her dönem takdirname aldığımı söyleyince, ‘Anadolu’da takdir almak kolay. Benim öğrencilerim hep seçkin adamlar, duahan, mevlithan, hafız. Hocalar da öyle. Hasan Basri Çantay tefsir hocası, Ömer Nasuhi Bilmen kelam hocası. Böyle seçkin hocalar var.’ dedi. Adam haksız da deÄŸil. Ben de bıyığım çıkmamış sarı bir oÄŸlanım. Almadı. Almayınca geri de dönemiyorum. Isparta’daki müdür beni bırakmak istemediÄŸi için kavga etmiÅŸtik. 10 gün daha Ä°stanbul’da kaldım. Sonra tekrar gittim hocama. O da saÄŸ olsun ‘Bir daha gidelim.’ dedi. Bir daha gittik. Muavin bu sefer müdüre söylemeden kaydımı yaptı. Müdürün haberi yok, okul kalabalık. Böyle baÅŸladık.”

“Dedelerin seni bana emanet ettiler, seni ben yetiÅŸtireceÄŸim!”

“Ä°mam Hatipte devam ederken, müezzinlik imtihanları açıldı. Ä°mtihana girdim. O zaman Kamil Küçük müftüydü. Ä°mtihan sonucunda birinci Ä°hsan Toksarı, ikinci bir baÅŸka arkadaÅŸ, üçüncü ise ben oldum. Bana Fatih Camisi geldi. Fatih Camisi, kaloriferli lojmanı olan tek cami. Bir de Yasin okuyorsun, iki maaÅŸ para veriyorlar. Gelirli bir cami yani. Bütün mevlithanlar, duahanlar üşüştü. Bir de senatör, milletvekili takmışlar peÅŸlerine. Benim amcam da doktor Baha AkÅŸit, rahmetli Menderes’in grup baÅŸkanvekilli. Müftü, ‘OÄŸlum burası senin hakkın ama hep senatörler, bakanlar geliyor. Ben seni tayin edemeyeceÄŸim. Amcana telefon et.’ dedi. Amcam da ‘Öyle ÅŸey mi olur? Senin hakkınsa sen gireceksin.’ dedi. Ama olmadı. Beni tayin edemediler oraya.

Her ÅŸey kaderle oluyor. Hakkım olduÄŸu ve amcamın da torpili olduÄŸu halde tayin edemedi müftü. Müftü Kamil Küçük bir daha çağırdı, ‘Zeyrek’te Ãœmmü Gülsüm Camisi var. Orası yıkılacak. Ä°yi bir yer çıkana kadar ÅŸimdilik orada kal. Ben seni tayin edeceÄŸim.’ dedi. Mehmed Zahid Efendi orada imam ama ben hocayı tanımıyorum. Tayin olduktan sonra gittim. Ä°kindi namazıydı. Hocaefendi boylu poslu iri yarı bir adam. Muazzam sakalı, sarığı, cübbesi var. Ben de lise 1 talebesiyim. ‘Ben bu caminin müezziniyim, yeni tayin oldum.’ dedim. Hocaefendi elimi tuttu, koyvermedi. Aynen olan ÅŸey bu! ‘SaÄŸda solda dolaşıp durma. Dedelerin seni bana emanet etti, seni ben yetiÅŸtireceÄŸim.’ dedi.”

“Mehmed Zahid Kotku’nun meclisi beni çok etkiledi”

“Hocaefendinin evinde her akÅŸam sohbet olurdu. Erbakan Hoca o zaman doçent, Osman Çataklı, Nevzat Kor, hepsi asistan, doktor, doçent. Bazen subaylar da gelirdi. Hep de böyle seçkin adamlar. Ben onlara çay, kahve verir, sofra kurar, kaldırırım. Evin oÄŸluyum ya. Ä°ÅŸte o meclis beni çok etkiledi.

Ä°mam Hatip Lisesini bitirince kafaya koydum, iki lise, iki fakülte bitireceÄŸim onlar gibi. Haziranda Ä°mam Hatip Lisesini bitirdim, eylülde ise Pertevniyal Lisesine dışarıdan baÅŸvurdum. Sonra doktorluÄŸu seviyorum diye tıp fakültesine kaydoldum. Ama dediler ki ‘Laboratuvarlara devam etmezsen, kitapları ezberlesen de sınıfta kalırsın.’ Ben de hoca çocuÄŸuyum. Sülalemiz hoca. Bir hocaefendinin yanındayım. Ä°slam Enstitüsünde talebe yazılmışım, orayı bırakamadım. Onun üzerine oradan kaydımı aldım. 1960’ta hukuk fakültesine kayıt oldum.”

SORU: “Fakülteleri bitirdikten sonra ne yaptınız?”

M. Cevat AkÅŸit: “Mezun olduktan sonra Polatlı’daki topçu okuluna askere gittim. Bu askerlik çok güzel bir ÅŸey, her tür adamla orada tanıştım. Mesela sarhoÅŸ çocuklar vardı. Kafayı çekerler ama akÅŸam oldu mu, benim karyolamın etrafına gelir, dini sorular sorarlardı. ”

“Askerde nöbet tutarken aldığım zevk, gece namazı kılmanın verdiÄŸi zevkten daha üstündü”

“Acemilik sonrası Ä°zmir’e geldim. Yalnız babam askerlik yapmamış. Çanakkale’ye de Ä°stiklal Harbi’ne de almamışlar. Ona demiÅŸler ki ‘Sen hocasın köyleri dolaÅŸ, cepheye adam gönder.’ Böyle yapmış babam da. Ama anneme demiÅŸ ki ‘Yahu askerlik gibi bir görevi yapamadım, çok üzülüyorum.’ Annem bunu söyledi bana. Ben de bunu biliyorum ya, nöbetçi olduÄŸum gün arkadaÅŸlarıma, ‘Gidin siz yatın.’ diyordum. Ben sabaha kadar babamın yerine de nöbet tutuyordum. Hiç uyumuyordum, fırtınalı günlerde, yaz-kış farketmiyordu. PaÅŸa bunu duymuÅŸ, geldi beni bölük komutanı yaptı. Åžunu söyleyeyim, gece namazı çok kıymetlidir. Ama askerde nöbet tutarken aldığım zevk, gece namazı kılmanın verdiÄŸi zevkten daha üstündü. Askerde çok büyük manevi zevkler duydum yani.”

“Erzurum’da bir haftada 500 kiÅŸilik yurt açtık”

“Askerlikten sonra Denizli’de müdürlük yaptım, ardından Adana Ä°mam Hatip’e, oradan da Erzurum Ä°slam Enstitüsüne müdür olarak atandım. Erzurum’da bir mesele var onu anlatmak isterim. 34 yaşında Erzurum’a gittim. O zaman 12 Mart hükümeti var, ideolojik hareketlerin olduÄŸu dönem. Öğrencilerin yüzde 80’i bugün de bilinen bir cemaate baÄŸlı, yüzde 10’u ülkücü. Geri kalanı Milli Mücadeleci vesaire. Ortada öğrenci yok! O zaman öyleydi, her gün okullarda kanlı, bıçaklı kavgalar olur. ‘Hop!’ dedim. ‘Burası ilim yuvası, siz Müslümanlığı eksiksiz fazlasız insanlara öğreteceksiniz, görevimiz bu. Falan cemaate gidersiniz öbür cemaatler sizi dinlemez, görevinizi yapamazsınız. Bu bakımdan gidemezsiniz. Ä°kincisi de ben kanun adamıyım. Kim giderse canını yakarım.’ dedim. Bir estim, yaÄŸdım. Gülüp geçtiler. Hepsi ideolojik gruplara ayrılmış. Ben, onların arasında yetiÅŸtim. Seviyorum onları. SevdiÄŸim için yapacağımı yapıyorum, müdür olduÄŸum için deÄŸil. Ä°yi yetiÅŸsinler diye.

Ne yapayım Yarabbi? Ben de Mehmed Zahid Efendi’ye mektup yazdım. O zaman devlet burs veremiyor herkese. Yurt yok. Åžimdiki gibi deÄŸil. 1971 senesi. ‘Burada ÅŸu kadar öğrenci var, evleri yok. Erzurumlular da bekara ev vermiyor, ahlakımızı bozar diye. O yüzden çocuklar kıyıda köşede, damda, ÅŸurada burada, kirli pasaklı ortamlarda kalıyorlar.’ diye yazdım. Bunları anlatınca Hocaefendi çıkmış kürsüye, ‘Siz ne biçim Müslümansınız’ diye çıkışmış cemaate. ‘Müftü olacak adam, damda mı kalır.’ demiÅŸ. Sonra Yusuf Türel ve Muammer TopbaÅŸ beni aradı. ‘Ne yaptın? Hocaefendi bizi mahvetti. Hemen yarın geliyoruz.’ dediler. Geldiler. Burada 5 yıldızlı otel sahibi bir hafız var, tanışıyoruz. Adamı çağırdık, arkadaÅŸlar parayı çıkardı ama onun yıllık kazancı kadar deÄŸil, yarısı kadar. ‘Burada ÅŸu kadar para var. Her sene bu kadar para vereceÄŸiz sana. Bir hafta içinde boÅŸaltacak, badana yaptıracak, bize vereceksin. Biz orayı yurt yapacağız.’ dediler. Adam peÅŸin parayı görünce, ‘Tamam’ dedi. Bir hafta sonra 500 kiÅŸilik yurt açtık.”

“Ebu Hanife müthiÅŸ bir adammış”

SORU: “Doktora eÄŸitimine nasıl baÅŸladınız?”

M. Cevat AkÅŸit: “Erzurum’da dört sene kaldım. Hem ders hazırlıyorum hem doktora yapıyorum. Doktoramın konusu da ‘Ä°slam Ceza Hukukunda Ä°nsani Esaslar’. Bizim Müslüman hocalara söyledim. ‘Sen deli misin?’ dediler. Bizi idam ederler, ÅŸeriatı övmüş oluyoruz ya, korkuyorlar. O zaman öyleydi. Atatürk Ãœniversitesinde ceza hukuku profesörü var. ‘Ben Yüksek Ä°slam Enstitüsü müdürüyüm ve ÅŸu konuda doktora tezi hazırlamak istiyorum.’ dedim. ‘Tamam’ dedi. Beni Fransızca imtihan etti. Kazandık. Arapçadan da imtihan ettirdi. Ondan sonra ‘Åžu konuyu üç ay sonra getir bana, bir deneme yapalım.’ dedi. ‘Tamam’ dedim.

Tabii müdür olduÄŸum için okulun bütün kitaplarını yığdım odama. Oturuyorum, bir fikri bütün kitaplarda buluyor yazıyorum. Sabahlara kadar zevkle çalışıyorum. Üç ay sonra gittim. Hoca da sabaha kadar okumuÅŸ yazdıklarımı. Sabahleyin geldi. ‘Sana niye evet dedim biliyor musun? Ben Ä°slam hukukuna inanmıyorum fakat koskoca müdürsün. Zaten bir ÅŸey bulamaz, kendiliÄŸinden bırakırsın, diye düşünerek kabul ettim. Ama bu Ebu Hanife müthiÅŸ bir adammış yahu! Batıda düşünemedikleri ÅŸeyi adam bin sene evvel kanun yapmış.’ dedi. Bir gecede herif deÄŸiÅŸti. Böylece Ankara’da 4 buçuk saat tez savunmasını da verdim. MeÄŸer çok hoÅŸlarına gitmiÅŸ ondan uzamış.”

SORU: “Kendinizi nasıl bir ilmi sürekliliÄŸin devamı olarak görüyorsunuz? Hayat yolculuÄŸunuzda sizi etkileyen ÅŸahsiyetlerden ve sizi motive eden hususlardan bahsedebilir misiniz?”

M. Cevat AkÅŸit: “Beni en çok etkileyen Mehmed Zahid (Kotku) Efendi olmuÅŸtur. Onun meclisindekilerin hepsi ilim adamı. Hep seviyeli, hiç dedikodu olmaz. Ä°lmi konular tartışılır. Bu hava çok etkiledi beni. Ömer Nasuhi Bilmen ve Hasan Basri Çantay, Mehmed Zahid Kotku hazretlerine gelirdi. Pek bahsetmezler ama onlar Gümüşhanevi Hazretleri ocağına tabi idi. Hem de imam hatipte Hasan Basri Hoca tefsir, Ömer Nasuhi Bilmen kelam, Ahmet DavutoÄŸlu ve Celalettin Ökten hocalar Arapça dersimize girerdi. Mahir Ä°z müdürümüz ve edebiyat hocamızdı. Hep çok heyecanlı biriydi. Kürsüye çıkar, nutuk çeker ve öğrenciye ruh verirdi. Nurettin Topçu da dersimize girdi. Beni çok severdi. Ãœniversiteyi birincilikle bitirmiÅŸ. Ondan sonra birlikte çok vakit geçirdik hocayla. Biraz titiz birisiydi. Mesela otobüste oturmazdı. Pantolonuna toz deÄŸse 10 dakika onu temizlemekle uÄŸraşırdı. Beraber Vefa’dan evine kadar çantasını ben taşırdım, evine giderdik. Yine böyle bir seferinde bir ÅŸey anlattı bana. Sultan Hamam’da dükkanı olan bir lise arkadaşı Sırrı bey vardı. Topçu ona bir gün demiÅŸ ki, ‘Sırrı ben kendimi denize atacağım.’ Niye? diye sormuÅŸ Sırrı. Topçu, ‘ArkadaÅŸ eve gidiyorum, babam namaz kılıyor, Allah var ama bilgilerime bakıyorum Allah yok. Arada bocaladım ben. Bir türlü soruları çözemiyorum. Benim sorularıma cevap verecek bir hoca var mı? Yoksa kendimi denize atacağım.’ demiÅŸ. Sırrı, ‘Niye daha önce söylemedin.’ demiÅŸ. Sırrı bey, Abdülaziz Bekkine’nin müridi. Öyle olunca Nurettin Topçu’yu hocayla tanışmaya götürmüş. O gün o kadar etkilenmiÅŸ ki Topçu ömrünün sonuna kadar bir daha bırakmadı hocayı.”

“Peygamber Efendimizin sünnetine yapıştığımız için Allah sırtımızı yere getirmiyor”

SORU: “Ä°slam dünyasında özellikle Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu’nun çöküş döneminde ortaya çıkan tek doÄŸrucu ve tekfirci zararlı akımlar diÄŸer Ä°slam ülkelerinde hızla yayılmışken, Türkiye’de kitleselleÅŸemedi. DiÄŸer Müslüman ülkelerin çoÄŸunda yaygınlaÅŸan bu akımların Türkiye’de o çapta yaygınlaÅŸamamasını neye baÄŸlıyorsunuz?”

M. Cevat AkÅŸit: “Ä°nsanlarımıza bilgiyi kitaplardan ve kaynaklardan göstermek gerek. Mesela bir keresinde bir akrabamızın düğününe gitmiÅŸtik. Kadınlar da var tabii ama düğün olduÄŸu için biraz rahat giyinmiÅŸler. Orada beni gören bir kadın yanıma geldi, ‘Hocam ben senin hayranınım. Her sabah seni dinliyorum.’ dedi. ‘Hanımefendi, beni her sabah dinliyor olsan, karşıma böyle gelmezsin.’ dedim. Tabii kadın bozuldu, ‘Hocam örtünmek örf deÄŸil mi?’ dedi bana. Åžimdi onu ikna için cevap vermek lazım. BaÅŸladım anlatmaya. ‘Atatürk meclise yazı yazmış, Kur’an-ı Kerim’i Türkçe tefsir edelim diye. Elmalılı Hamdi Yazır hoca da kabul etmiÅŸ ve devlet bunu bastırmış. O tefsirin 5. cildinin 3405. sayfasına bakın hanımefendi. Kadının eli, yüzü, ayağı hariç yabancı erkeÄŸe göstermesi günahtır, haramdır.’ dedim. Öyle olunca o da ‘Tamam hocam’ dedi. Bizim vatandaşımız, insanımız çok güzel. Bu bizim DNA’mız, karakterimiz olmuÅŸ, bu Mısır’da, Suriye’de yok. Bizde bayram namazına gelir adam, namazını kılar gider deÄŸil mi? Bu 1100 senelik eÄŸitimin yansımasıdır. Onun için bizi Suriye’ye benzetemediler. Ne kadar yalancı ÅŸeyhler falan sokmaya çalışsalar da beceremediler. Ä°ÅŸte 15 Temmuz bunun alametidir. SarhoÅŸ, küpeli genç, başı açık kadın gidip tankın önüne yatmadı mı? Peygamber Efendimizin sünnetine yapıştığımız için Allah sırtımızı yere getirmiyor arkadaÅŸ. Bunun baÅŸka bir izahı yok. Türkiye’de bir dönem dine ve mukaddesata karşı ciddi cephe alınmış. Ama bu milletin içini deÄŸiÅŸtirememiÅŸler.”

“Bir sarhoÅŸun yanında Muhammed’e sövseniz orada seni öldürür”

SORU: “Orta DoÄŸu’da bazı ülkelerdeki mezhepçi yaklaşımları ve mezhep çatışmalarını nasıl deÄŸerlendiriyorsunuz?”

M. Cevat AkÅŸit: “Karahanlılar Devleti medreselerde Ehl-i Sünnet itikadını, Hanefi mezhebini okutmuÅŸ. Resmi ideoloji bu. Selçuklular dönemi gelmiÅŸ, aynı ÅŸey devam etmiÅŸ. Türklerde taassup yoktur. MelikÅŸah kuvvetli hakandır. Yardımcısı Nizamülmülk, Åžafii imamıdır. Sen baÅŸka mezheptensin diye dışlamamış. Hem de o tarihte BaÄŸdat’ta Åžafiilerle Hanbeliler kanlı savaÅŸ yapıyor. Osmanlılar da aynı yoldan gitmiÅŸ. Ehl-i Sünnet itikadı Hanefi mezhebi bizim mayamız olmuÅŸ artık. Televizyonda konuÅŸma yaptığım zamanlar her yerden ararlardı beni. Meyhaneden arayıp ‘Hocam seni çok seviyoruz, hep seni dinliyoruz.’ derlerdi. Niye? Çünkü bin sene bu böyle okutulmuÅŸ. Atasözleri, deyimler, örfler ya ayettir ya hadistir. Ben duydum papaz toplantısında ‘Türkleri bir türlü hizaya getiremiyoruz. Bir sarhoÅŸun yanında Muhammed’e sövseniz orada seni öldürür.’ diye yakınmıştı biri.

Müslümanlığa giren toplumlar örf ve adetlerini bırakmadı. Ä°slam aleminde her ÅŸey okunuyor fakat örf ve adetler de devam ediyor bir taraftan. Bizim nazar boncuÄŸu gibi düşünülebilir. O yüzden bir memlekette ‘ak’ denilene bir baÅŸkasında ‘kara’ denilebiliyor. Ä°ÅŸte o zaman Ebu Hanife, Ä°mam Åžafii çıktı. Bunlar 4 deÄŸil, esasen 29 tanedir, tartıştılar, münazara ettiler. Ama sonra hepsi Ä°mam-ı Azam dedi. Görüşlerinin güzel olduÄŸu ortaya çıktı. Sonuç olarak 4 ana yol üzerinde birleÅŸtiler. Türkler Müslüman olduÄŸundan beri Ebu Hanefi’ye baÄŸlıdır. Çünkü bizde Kur’an, sünnet, icma, kıyas, 4 ana kaynak var. Bunlara baÄŸlıyız.

Biz bu düşüncelerle Denizli YataÄŸan’da Ä°slami AraÅŸtırma Enstitüsü kurduk. Sadece yüksek lisans ve doktora talebelerine eÄŸitim verilecek. Burada Gaye Vakfını da benzer bir amaçla kurduk. Åžimdi 100’ü aÅŸkın üniversitede öğrencimiz var. Onlara ayrıca medrese usulü ek dersler veriyoruz. Denizli’deki enstitüde en seçkin hocaların orada ders vermesi için maddi manevi tüm imkanlarımızı kullanıyoruz. Alim yetiÅŸtirmek için gayret ediyoruz.”

SORU: “15 Temmuz darbe giriÅŸimiyle ülkemize ve milletimize yönelik hain niyetleri tamamıyla ortaya çıkan FETÖ’ye bakışınız nedir? Bu örgütün toplumumuza ve inanç dünyamıza verdiÄŸi zararlar nelerdir?”

M. Cevat AkÅŸit: “Biliyorsunuz, ‘Allah’ demek suçtu bir zamanlar Türkiye’de. Din unutturulmaya çalışıldı ancak rahmetli Menderes, Ä°mam Hatipleri açtıktan sonra tekrar dini hayat yaÅŸanmaya baÅŸlandı. Ä°smet PaÅŸa dönemindeki o dini boÅŸluktan dolayı bilgisizlik oluÅŸtu. Bu bilgisizliÄŸi özellikle Avrupa ve Amerika kullanma gayreti içerisinde. Türkiye’ye sahte hocalar, ÅŸeyhler göndererek, PKK gibi bölücü örgütler kurarak bu toplumda maya haline gelen Ehl-i Sünnet yapısını bozmaya çalışıyorlar. Arap ülkelerinde bunu baÅŸardılar. Türkiye’de de hala uÄŸraşıyorlar ama inÅŸallah baÅŸaramayacaklar.”

“Halkı doÄŸru bilgilendirmek için hocalara çok iÅŸ düşüyor”

SORU: “FETÖ’nün ülkemizi ve milletimizi hedef alan darbe giriÅŸiminden ne tür dersler çıkarılmalı ve böyle durumların yaÅŸanmaması için sizce neler yapılmalı?”

M. Cevat AkÅŸit: “Bu sapık tarikatlar kendi menfaatleri için her ÅŸeyi caiz görüyor ve Ä°slam’da olmayan fetvalar veriyor. En güzeli ve doÄŸrusu halkı doÄŸru bilgilendirmek. Mayamız var, Elhamdülillah. Bak ne dedim, Ä°slami usullere uygun olarak örtünmeyen hanım, kitaptan konuÅŸunca hemen kendine geldi, ‘Yanıldığımı anladım.’ dedi. Burada biz hocalara çok büyük iÅŸ düşüyor.”

SORU: “Gençlere neler tavsiye edersiniz?”

M. Cevat AkÅŸit: “Evvela ÅŸahsiyet sahibi olacağız. ArkadaÅŸlık çok önemli. Her girilen ortama, araziye uymamak lazım. Biz çalışacağız. Gavur da boÅŸ durmuyor tabii ki. Gayret edeceÄŸiz.”

Kaynak: AA

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir