Ä°rfan Yücel: Kenan Evren başörtüsü aleyhine karar çıkarmak için Din Ä°ÅŸleri Yüksek Kurulu’na çok baskı yaptı

İrfan Yücel Kenan Evren başörtüsü aleyhine karar çıkarmak için Din İşleri Yüksek Kurulu'na çok baskı yaptı

İrfan Yücel Kenan Evren başörtüsü aleyhine karar çıkarmak için Din İşleri Yüksek Kurulu'na çok baskı yaptı

Diyanet Ä°ÅŸleri BaÅŸkanlığı Din Ä°ÅŸleri Yüksek Kurulu emekli üyesi Ä°rfan Yücel, “Kenan Evren başörtüsü aleyhine karar çıkarmak için Din Ä°ÅŸleri Yüksek Kurulu’na çok baskı yaptı.” dedi.

Son peygamber Hazreti Muhammed’in hayatını, sade ve akıcı bir dille anlattığı “Peygamberimizin Hayatı” adlı eseriyle tanınan Diyanet Ä°ÅŸleri BaÅŸkanlığı Din Ä°ÅŸleri Yüksek Kurulu emekli üyesi Ä°rfan Yücel, Diyanet’te görev yaptığı 35 yıl boyunca vatandaÅŸların doÄŸru dini bilgiye ulaÅŸabilmesi için büyük emek verdi.

Kastamonu’nun merkeze baÄŸlı OÄŸul köyünde 1937 yılında dünyaya gelen Yücel, ilkokuldan sonra köyündeki caminin imam hatibi Mehmet Ali Turan’dan ders alarak Kur’an-ı Kerim’i hıfzetti.

İstanbul İmam Hatip Okulu ve İstanbul Yüksek İslam Enstitüsünden mezun olan Yücel, daha sonra Diyanet bünyesinde muhtelif şehirlerde müftülük yaptı ve Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanlığında çeşitli görevlerde bulundu.

Görev süresinde “başörtüsü”, “faiz”, “rüyet-i hilal” (Ramazan hilalinin tespiti), “namaz vakitleri”, “organ ve doku nakli” gibi konulardaki tartışmalara yönelik fetva kararlarını kaleme alan Yücel, yaklaşık 40 yıldır oturduÄŸu evinde, Ankara’da yaÅŸamını sürdürüyor.

Arapçayı iyi, Fransızca ve Farsçayı orta derecede bilen Yücel, “Türkiye’nin YaÅŸayan Ä°lim Hazineleri” haber dosyası kapsamında hayat hikayesi, ilim yolculuÄŸu ve Diyanet’teki görevi sırasında tanık olduÄŸu önemli olaylarla ilgili AA muhabirinin sorularını yanıtladı.

SORU: “Ãœlkemizin zor zamanlar geçirdiÄŸi yıllarda yetiÅŸtiniz, Türkiye’nin farklı dönemlerine ÅŸahitlik ettiniz. YaÅŸadığınız çeÅŸitli zorluklara raÄŸmen ilim/bilgi yolunda yürümeye gayret ettiniz. Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?”

Ä°RFAN YÃœCEL: “Kastamonu’nun merkeze baÄŸlı OÄŸul köyünde 22 Haziran 1937’de dünyaya geldim. Annem o köyden Åževket Yücel’in kızı Nesime Hanım. Babam Kastamonu’nun Devrekani ilçesinin Çayırcık köyünde mukim, Åžakir ÇavuÅŸ’un oÄŸlu Ahmet Yücel’dir. Babamın evinde deÄŸil annemin evinde yetiÅŸtim. Åževket Yücel’in bir kızı olmuÅŸ, baÅŸka çocuÄŸu yok. Babamı iç güveyisi almışlar. Åževket Yücel medrese mezunu. O dönemde Kastamonu’da muhtevalı iyi bir medrese varmış. Bu medresenin hocaları arasında devrin Åžeyhülislam vekili olan Düzceli Muhammed Zahid Kevseri gibi alimler var. Dolayısıyla dedem iyi bir medrese tahsili almış. Çocukluk yıllarımdan itibaren de bana rehberlik etti, dersler verdi.”

 “Arap harflerinin okullara girmesi istenmiyordu”

SORU: “Ä°stanbul Ä°mam Hatip Okulundaki eÄŸitim sürecinizi anlatabilir misiniz?”

Ä°RFAN YÃœCEL: “Ä°stanbul Ä°mam Hatip Okulu o yıllarda ÅŸimdiki fakülteler seviyesindeydi. Çünkü oradan buradan derme çatma bir araya getirilmiÅŸ hocalar ama hepsi eski Ä°slami kültürü almış, medreseyi bitirmiÅŸ, hatta müderris olmuÅŸ kiÅŸilerdi. Ä°mam Hatip Okulunun ilk banisi Celal Hoca diye meÅŸhur birisidir, Celalettin Ökten. O müdür deÄŸildi artık. Benim vardığım yıl müdürlükten almışlardı onu. Fakat yine orada öğretmendi. Mesela Hasan Basri Çantay var, meÅŸhur alimlerden. Mehmet Akif Ersoy’un talebesi, arkadaşıdır aynı zamanda. Hasan Basri Çantay, Ömer Nasuhi Bilmen, Eminönü Müftüsü Bekir Haki derse gelirdi.

Celal Hoca imam hatip okullarının açılmasına vesile olan biridir. Maarif Vekili Tevfik Ä°leri açmıştır, Demokrat Partinin ileri gelen kiÅŸilerinden birisi. Tevfik Ä°leri, onun talebesi. Dolayısıyla Tevfik Ä°leri üzerinde bir nüfuzu var Celal Hoca’nın. Fakat o yıllarda Kur’an-ı Kerim dersi, mesleki dersler Arapça, siyer, tefsir, hadis dersleri var. Milli EÄŸitim Bakanlığı istiyor ki ‘Arap harfleri okullara girmesin, yeni harflerle yazılsın her ÅŸey’. Yani Kur’an yeni yazıyla (Latin harfleriyle) yazılsın ve okunsun istiyorlar. Celal Hoca bunu anlatmaya gayret ediyor. Bunun mümkün olmadığını, yeni harflerin eski harfleri tamamen karşılamadığını, Arapçanın yeni harflerle okunulmasının hiç mümkün olmadığını anlatmaya çalışıyor fakat ısrar ediliyor. Çağırmışlar Hoca’yı Talim Terbiye Kurulu’nda program yapıyorlar. Hoca bir türlü lafını dinletemiyor. Herkes bir ÅŸey söylüyor.

Ondan sonra Tevfik Ä°leri’ye giderek görüşüyor. ‘Bunlar, bunları ısrar ediyorlar. OÄŸlum bu böyle olmaz.’ diyor. Tevfik Ä°leri diyor ki ‘Hocam yarın sizin toplantınıza geleceÄŸim. Orada bu meseleyi hallederiz. Sen müsterih ol.’ diyor. Ertesi gün yine aynı konuda müzakere baÅŸlıyor, konuÅŸuyorlar. Derken Vekil de gelmiÅŸ oturmuÅŸ koltuÄŸa, nezaret ediyor ve baÅŸkanlık yapıyor toplantıya. Herkes yine kanundur, nizamdır, inkılaptır, devrimdir falan aynı ÅŸeyleri tekrarlıyorlar. Rahmetli hocamız derdi ki ‘Tevfik Ä°leri doÄŸruldu, kalktı. Elini masaya şöyle dayadı. ‘Kur’an-ı Kerim ve Arapça dersleri kendi asli harfleriyle olacaktır.’ dedi ve oturdu. Ondan sonra da münakaÅŸa bitti’ diye anlatmıştı. Ä°mam hatip okulunu bitirdik. Ondan sonra Yüksek Ä°slam Enstitüsü açıldı, oraya girdik. Yüksek Ä°slam Enstitüsü açılınca imam hatip okulundaki hocalarımızın bir kısmı Enstitü’ye hoca yapıldı.”

“Kenan Evren başörtüsü aleyhine karar çıkarmak için Din Ä°ÅŸleri Yüksek Kuruluna çok baskı yaptı”

SORU: “Din Ä°ÅŸleri Yüksek Kurulu’ndaki görev sürecinizi anlatabilir misiniz?”

Ä°RFAN YÃœCEL: “Kurulda olduÄŸum dönemlerdeki karşılaÅŸtığımız en önemli ÅŸeylerden biri, meÅŸhur bir başörtüsü kararı vardır. O yıllarda 1980 ihtilalinden sonra bu bir baskı unsuru olarak kullanıldı. BaÅŸkanlıkta o kurul kararını ben kaleme aldım. Kurul’dan, ‘Başörtüsünün Ä°slami bir emir olduÄŸu… Bu iman iÅŸi deÄŸil ama dinin emridir. Bunun dışında Müslüman baÅŸka türlü yapmamalıdır ama yapanlar dinden falan çıkmazlar. Din hürriyeti varsa, bu konuda baskı yapılması da insan haklarına aykırıdır.’ kararı çıkarıldı. O zaman daha Kurul dağılmamıştı. ArkadaÅŸlarımızın bir kısmı vardı, onlar da imzalamış oldular. O karar bize büyük bir itibar saÄŸladı halk üzerinde ama Milli Güvenlik Kurulu tabii bundan hoÅŸnut olmadı. Hatta o zaman reis, Tayyar Altıkulaç’tı. Tayyar Altıkulaç’a da baskılar yapıldı. Tayyar Altıkulaç’a ‘Bu kararı deÄŸiÅŸtirt, Kurul’dan baÅŸka bir karar falan al’ diye telkinlerde bulunuldu. O dedi ki ‘Kurul beni dinlemiyor’. Sanki deÄŸiÅŸmesini istiyormuÅŸ da; tabii öyle deÄŸil aslında. ‘O zaman ne yapalım buna? Ä°lahiyat fakültelerinde bir çözüm bulmak lazım. Ä°lahiyat fakültelerinden, fıkıh profesörlerinden bir kurul teÅŸkil edip bu konuda onlardan bir mütalaa isteyelim.’ denildi.

Kenan Evren başörtüsü aleyhine karar çıkarmak için Din Ä°ÅŸleri Yüksek Kuruluna çok baskı yaptı. Kenan PaÅŸa soruyor, ‘Ne olur o mütalaa?’. Tayyar Altıkulaç, ‘Vallahi bundan farklı bir ÅŸey olmaz. Onlar da bunu söyler’ demiÅŸ. Kenan Evren ‘O zaman yapmayalım. Madem ki aynı ÅŸekilde karar verilecek. Bu daha çok perçinler.’ demiÅŸ, ondan vazgeçmiÅŸler. Başörtüsü kararının deÄŸiÅŸtirilmesi konusunda baskılar yapıldı. Son yıllara kadar yapıldı durdu. Hatta Mehmet Nuri Yılmaz döneminde bile yapıldı. Aynı ÅŸekilde onun döneminde ayrıca Din Ä°ÅŸleri Yüksek Kurulu yeniden karar aldı. Öbürü biraz kısaydı, bu biraz daha da uzatıldı. Deliller de serdedilerek karar alındı.”

“Ä°slam dünyasındaki ortak inanç ehlisünnettir”

SORU: “Endülüs Ä°slam Medeniyeti’nden baÅŸlayarak Zeytune, Karaviyyin, el-Ezher, BaÄŸdat, Nizamülmülk ve Osmanlı Ä°stanbul Medreseleri gibi Ä°slam medeniyetinin kurucu merkezleri var. Bu merkezlerin din anlayışındaki temel zemin ve ortak noktalar nelerdir?”

Ä°RFAN YÃœCEL: “Bütün bunlar Ä°slam ahlakının, Ä°slam kültürünün, birikiminin meydana getirdiÄŸi bir anlayıştı. O anlayış içerisinde, o günkü hocaların fedakarane çalışmaları ve bir Ä°slami umumi kültür vardı. Herkes asgari bir Ä°slami bilgiye sahipti o günkü toplumda. Ä°slami bir yaÅŸayış içerisindeydi. Ä°slam dünyasındaki inanç ehlisünnet inancıdır, ortak inanç budur. Ehlisünnetin ortaya koyduÄŸu prensipler var. Bu prensiplere halk oldukça baÄŸlıydı. Sanıldığı gibi okur yazar oranı pek fazla düşük deÄŸildi o dönemde. Yine halkın büyük kısmı belli bir kültür seviyesindeydi. Ortak bir anlayış vardı, bu devam ediyordu.”

SORU: “Ä°slam dünyasında özellikle Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu’nun çöküş döneminde ortaya çıkan tek doÄŸrucu ve tekfirci zararlı akımlar diÄŸer Ä°slam ülkelerinde hızla yayılmışken, Türkiye’de kitleselleÅŸemedi. DiÄŸer Müslüman ülkelerin çoÄŸunda yaygınlaÅŸan bu akımların Türkiye’de o çapta yaygınlaÅŸamamasını neye baÄŸlıyorsunuz?”

Ä°RFAN YÃœCEL: “Türkiye’de saÄŸlam bir altyapı vardı. Osmanlı’nın son dönemlerinde, çöküş dönemlerinde bile bir Ä°slami kültür seviyesi vardı. Mesela MeÅŸrutiyet yıllarında yazılmış olan kitaplar seviyesinde bugün hala daha üniversitelerde doktora yapılamıyor. O dönemdeki mesela Ä°zmirli Ä°smail Hakkı’nın, hatta Halk Partisinin 1950’deki son baÅŸvekili Åžemsettin Günaltay’ın yazdığı kitaplar seviyesinde bugün kitap yok. Köylerde bile medreseler vardı. Halk dindar olduÄŸu için buralarda çocuklar okuyorlardı, dini kültür vardı. Dolayısıyla bu tür olaylara halk itibar etmedi.”

“Ä°nsanları tekfir etmek Ä°slam’a aykırıdır”

SORU: “Osmanlı’nın çöküşü ve Ä°slam dünyasının merkezini kaybediÅŸiyle birlikte coÄŸrafyamızın farklı bölgelerinde emperyalizme karşı direniÅŸ, bağımsızlık mücadeleleri, iÅŸgale karşı hareketler geliÅŸti. Bugün ise birçok yerde başı sonu hesap edilmemiÅŸ sözde cihat fetvalarıyla Müslümanları kaosa, teröre ve ÅŸiddet sarmalına sürükleyen DEAÅž benzeri terör akımları ve bölücü guruplar var. Siz bu ve tahrip edici yapıları nasıl deÄŸerlendiriyorsunuz?”

Ä°RFAN YÃœCEL: “Tekfir hareketi dediniz. Mesela Ä°slam’da tekfir öyle kolay bir ÅŸey deÄŸildir. Ä°nsanları dinin dışında kabul etmek yahut dinden çıktığını iddia etmek Ä°slam’da olmayan bir ÅŸeydir, Ä°slam’a da aykırıdır. Bir insanın hallerinden dini konusunda şüpheye düşülse, bu adamın hareketleri izlense, bu hareketlerinden 99 hareketinin ‘kafir’ olduÄŸu intibası meydana gelse, bir hareketinden de ‘Hayır, kafir deÄŸil. Bu ancak Müslüman’a yakışan bir harekettir. Bir hareketi de Müslüman olduÄŸunu gösterse, Müslüman olduÄŸu hareketi önemlidir. O adam tekfir edilmez, ‘bu adam kafirdir’ denilemez. Bu Ä°slam’da bir kaidedir. Bir insan ‘ÅŸu veya bunu yaptı’ diye tekfir edilmez. Tekfir etmek, yani Müslüman’ı küfre nispet etmek, ‘bu adam kafirdir’ demek Ä°slam dışı bir ÅŸeydir, dine uymayan bir eylemdir. Dolayısıyla tekfir hareketini Müslümanlar benimsemezler.

Türkiye’de saÄŸlam bir altyapı var. Selçuklular ve Osmanlılarda medreseler yaygın olduÄŸu için saÄŸlıklı din öğrenme kanalları açık. Dolayısıyla halk, asgari müştereklerde dinin hükümlerine uygun hareket ediyor, dini anlayışı muhafaza ediyor. DiÄŸer Ä°slam ülkelerinde bu gelenek Türkiye kadar saÄŸlam deÄŸil. Ãœstelik Türkiye’de Diyanet Ä°ÅŸleri BaÅŸkanlığı teÅŸkilatı var. Ä°slam ülkelerinin çoÄŸunda Diyanet Ä°ÅŸleri BaÅŸkanlığı gibi yaygın bir teÅŸkilat yok. Bugün Türkiye’de bütün camilerin imamı var. Her camide Diyanet Ä°ÅŸleri BaÅŸkanlığının kendilerine verdiÄŸi programa göre hutbe okunuyor, vaaz ediliyor, nasihatte bulunuluyor. Kur’an kursları, imam hatip okulları var. Dolayısıyla Ä°slam ülkelerinin hiçbirisinde bu ÅŸekilde yaygın bir din eÄŸitimi yok. Bu ÅŸekilde yaygın olarak yok. Bazı sivri, bir konuda uzmanlaÅŸmış ÅŸeyler olabilir ama bu yaygınlıkta bütün halka hitap edecek bir müessese yok. Dolayısıyla Ä°slam ülkeleri içerisinde Türkiye’nin müstesna bir yer var, bunun göz ardı edilmemesi gerekiyor. Ä°slam’da terör yok. Bir adamı dini anlayıştan dolayı cezalandırmak yok. Kur’an-ı Kerim’de, ‘Dinde baskı yok’ diyor. Dolayısıyla bir insanın dini anlayışı sorgulanamaz. O, Allah ile kendisi arasında olan bir ÅŸeydir. Toplum düzenini bozucu bir faaliyeti varsa, bir suç iÅŸlemiÅŸse o fiili cezalandırılır. Yoksa dini anlayışı sebebiyle insan cezalandırılmaz.”

“FETÖ insanları aldattı, dindar göründü”

SORU: “15 Temmuz darbe giriÅŸimiyle ülkemize ve milletimize yönelik hain niyetleri tamamıyla ortaya çıkan FETÖ’ye bakışınız nedir? Bu örgütün toplumumuza ve inanç dünyamıza verdiÄŸi zararlar nelerdir?”

Ä°RFAN YÃœCEL: “FETÖ insanları aldattı, dindar göründü. Vaaz ediyor adam, vaaz ederken aÄŸlıyor vesaire böyle görünüyor. Hiç mal mülk edinmiyor. Fedakar, Allah rızası için çalışan bir görünüm sergiliyor. Sonra kendi çevresinde olanlarla iÅŸ birliÄŸi yaparak bir kadro kurdu. Bu kadrodakilere menfaatler saÄŸladı. Bunlar menfaatleri sebebiyle ona yardımcı, maddi destek oldular. Fakat bir taraftan ona destek saÄŸlarken saÄŸladıkları desteÄŸin kat kat fazlasını toplumdan topladılar. Dolayısıyla bu ÅŸekilde bir teÅŸkilatlanmaya gittiler, insanları kandırdı. Tabii herkes şüphesiz kanmadı. ÇoÄŸu insanlar onun samimi olmadığını da biliyorlardı. Öyle inananlar da vardı ama bir kadro oluÅŸturdu adam. Tabii bunu sırf kendisi de yapmadı. Ona dışarıdan destek oldular. Onun tek başına yapabileceÄŸi bir ÅŸey deÄŸildi. Bunu dış ülkeler yani Türkiye’ye düşman olan ülkeler ona bu planı, aklı saÄŸladılar. Sonra onu sadece kullandılar. Tamamen bu projeyi dış güçler temin ettiler, dolayısıyla bu hale geldi. Neticede de inÅŸallah zevale doÄŸru gideceklerini ümit ediyoruz.”

SORU: “FETÖ’nün ülkemizi ve milletimizi hedef alan darbe giriÅŸiminden ne tür dersler çıkarılmalı ve böyle durumların yaÅŸanmaması için sizce neler yapılmalı?”

Ä°RFAN YÃœCEL: “Dinin özünü iyi kavramak lazım. Dinin özü kavranırsa, Resulullah’tan baÅŸka bizim için örnek birisi kabul edilmezse, bu tür yapılar hayat bulamaz. Yani dünyada herkes hata edebilir, hiç kimse hatasız deÄŸildir, hiç kimse doÄŸrudan doÄŸruya Allah’tan talimat almaz. Ä°slam’ın öz inancı benimsenip kavranırsa bu ÅŸeylere hiç kimse inanmaz.”

“Ä°slam dünyasındaki en büyük tehlike, tefrikadır”

SORU: “Bugün Ä°slam dünyasının en önemli problemi olarak neyi görüyorsunuz? Türkiye ve dünyadaki Müslüman gençlere, ailelere ve toplumlara tavsiyeleriniz neler?”

Ä°RFAN YÃœCEL: “Ä°slam dünyasındaki en büyük tehlike, tefrikadır. Müslümanlar bugün parça parçalar. Türkiye’de de bu parçalanma var. Türkiye’de de birtakım cemaatleÅŸmeler var. Hizmet için birtakım cemaatlerin oluÅŸması normaldir. Bir ÅŸeyin gerçekleÅŸmesi için 3-5 kiÅŸi bir araya gelir, sonra daha büyürler ama bunlar birbirlerine karşı hasım da deÄŸildir. Onlar ÅŸu konuda hizmet ederler, bir baÅŸka grup, cemaat de bir baÅŸka konuda hizmette yürür. Birbirlerine rakip deÄŸildirler. Bu ÅŸekilde olursa buna diyeceÄŸimiz yok ama bunlar birbirlerine karşı hasım durumuna geçiyorlar, tefrika meydana getiriyorlar. Herkes ‘Bizim cemaatimiz, ÅŸeyhimiz, liderimiz en iyisidir’ iddiasında öne geçiyor. Böyle olursa bu tehlikeli oluyor. Bu faydalı olmuyor, bölünmelere yol açıyor. Bu tefrika ise Müslümanlık ve Ä°slam için en büyük felakettir.”

Kaynak: AA

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir