Kalın: Meşru Trablus hükümetine desteğimiz devam edecek

Kalın Meşru Trablus hükümetine desteğimiz devam edecek
CumhurbaÅŸkanlığı Sözcüsü Kalın, “Bizim meÅŸru Trablus hükümetine desteÄŸimiz bundan sonra da devam edecek, siyasi çözümün ilerletilmesi için diplomatik çabalarımız devam edecek.” dedi.
CumhurbaÅŸkanlığı Sözcüsü Büyükelçi İbrahim Kalın, baÅŸta Libya ve DoÄŸu Akdeniz olmak üzere bölgesel ve uluslararası geliÅŸmeler, Türkiye’nin dış politika hamleleri ve atılan adımların yansımalarına iliÅŸkin AA’nın sorularını yanıtladı.
Türkiye’nin güvenliÄŸinin, bütün komÅŸularının güvenliÄŸi ve Akdeniz’deki hadiselerle doÄŸrudan ilgili olduÄŸunu vurgulayarak bölgenin istikrarını saÄŸlamayı, bu vesileyle de Türkiye’nin güvenliÄŸini garanti altına almayı amaçladıklarını belirten Sözcü Kalın’a yöneltilen sorular ve cevapları ÅŸu ÅŸekilde:
İç politika ve dış politikada oldukça hareketli bir dönem yaşıyoruz. Dünya da hareketli bir dönem yaşıyor. Bir taraftan siyasi geliÅŸmeler diÄŸer taraftan pandeminin etkisi var bütün dünyada ama bunların başında Libya meselesi geliyor. Libya ÅŸu an Türkiye açısından, bölge açısından en kritik noktalardan biri. Türkiye Libya’da son birkaç aydır bir ÅŸey yapıyor. MeÅŸru hükümete ciddi bir destek vererek Libya’da adeta dengeleri deÄŸiÅŸtiren, rüzgarı tersine çeviren bir hareket yaptı. Bütün bunları yaparken Türkiye’de de kimileri soruyor, ‘Biz Libya’da niye varız, Libya’daki hedefimiz nedir?’ Bu soruyla baÅŸlamak istiyorum, biz niye Libya’dayız, ne yapmak istiyoruz Libya’da?
Çatışmaların baÅŸlamasından sonra Libya hükümetinin talebi üzerine, bildiÄŸiniz gibi geçen aralık ayında Libya ile bir anlaÅŸma imzaladık; Askeri İşbirliÄŸi ve Güvenlik AnlaÅŸması. Bu anlaÅŸma çerçevesinde BirleÅŸmiÅŸ Milletlerin (BM) de tanıdığı meÅŸru hükümete destek veriyoruz. Orada Türkiye’nin müdahalesiyle çatışmaya bir denge getirildiÄŸini de artık herkes teslim ediyor. EÄŸer CumhurbaÅŸkanımızın bu vizyoner müdahalesi olmasaydı Libya’da çatışmalar çok daha derinleÅŸecek çok daha fazla insan ölecekti ve Libya’nın parçalanması belki kaçınılmaz hale gelecekti. Åžu anda da bir ikili yapı var ama biz BM çatısı çerçevesinde öncelikle siyasi sürecin ilerletilmesi için elimizden gelen gayreti gösteriyoruz. Bununla beraber Hafter tarafının saldırgan tutumu nedeniyle de Serrac hükümetinin yani Trablus hükümetinin de bir nefsi müdafaa hakkı var. Bu hakkı kullanmaları da yine uluslararası hukuk çerçevesinde kayıt altına alınmış bir haktır. Dolayısıyla onlarla bu alandaki iÅŸ birliÄŸimiz yoÄŸun bir ÅŸekilde devam ediyor.
Çözümün askeri deÄŸil siyasi olduÄŸunu hepimiz ifade ediyoruz. Özellikle BM çatısı altında Berlin Konferansı’nın belirlediÄŸi ilkeler çerçevesinde siyasi sürecin ilerletilmesi bizim de öncelikli tercihimiz. Bugüne kadar Serrac hükümeti bu konularda çok yapıcı bir tutum içerisinde oldu. Buna mukabil Hafter tarafının 2019 Nisan ayında yapılan Abu Dabi AnlaÅŸması’ndan beri, yani yaklaşık 1,5 yıldır, bütün anlaÅŸmaları, ateÅŸkes ilanlarını, barış görüşmelerini ihlal ettiÄŸini gördük. Åžimdi bu tablo karşısında Serrac hükümetinin Hafter tarafına bir güveninin olmaması da gayet normal. Çünkü bugüne kadar verdikleri hiçbir sözü tutmadılar, BM’nin belirlediÄŸi ilkelere aykırı hareket ettiler. Hafter Berlin Konferansı’na geldi ama orayla ilgili baÄŸlayıcı hiçbir ÅŸeyin altına imza atmadı.
“Hafter’in ateÅŸkes çaÄŸrıları bir sonraki saldırının hazırlık dönemi olarak ortaya çıktı”
BM ilkeleri çerçevesinde ve Berlin Konferansı’nda belirlenen ilkeler ışığında bir siyasi sürecin ilerletilmesi için Libya hükümetine desteÄŸimiz devam edecek. Burada bir ateÅŸkes çaÄŸrısı yapıldı bildiÄŸiniz gibi, Trablus hükümeti prensipte bu ateÅŸkes çaÄŸrısına karşı deÄŸil fakat ateÅŸkesin sürdürülebilir olması için belli ÅŸartları var. Bunlardan biri de herkesin 2015 yılında imzalanan Sahirat AnlaÅŸması’ndaki pozisyonlarına geri çekilmesi. Buna göre de Hafter güçlerinin Sirte ve Cufra’dan çekilmesi gerekiyor. Burayı Hafter tarafının kendi askeri saldırıları için bir üs olarak kullanmasına elbette müsaade etmek istemiyorlar. Çünkü geçmiÅŸte bu tür ihanetlerle çok karşı karşıya kaldılar ve Hafter tarafı bugüne kadar ne zaman bir barış çaÄŸrısı yapsa ya da ateÅŸkes çaÄŸrısı yapsa, bu hep bir sonraki saldırının hazırlık dönemi olarak ortaya çıktı. Dolayısıyla haklı olarak Serrac tarafında bir güvensizlik var.
Bir diÄŸer önemli konu da, bu gözlerden kaçıyor, sadece geçtiÄŸimiz 6 ay içerisinde Hafter’in Libya’nın petrol ve doÄŸal gaz yataklarını bloke etmesinden dolayı Libya’nın ulusal kaybı 5 milyar doları geçti. Yani Libya ÅŸu anda ayda 1-1,5 milyar dolara yakın bir zararın içerisinde. Biz bildiÄŸiniz gibi 3 hafta önce DışiÅŸleri Bakanımız, Hazine ve Maliye Bakanımız, Milli İstihbarat BaÅŸkanımızla Trablus’a gitmiÅŸtik. O zaman Libya’nın Enerji Bakanı bize 2011 yılından beri Libya’nın toplam kaybının 250 milyar doları aÅŸtığını söyledi. Åžimdi bakın burada heba edilen büyük bir servet var, bunlar Libyalıların serveti, Libyalıların mal varlığı. 6-7 milyon gibi küçük nüfusa sahip olan, doÄŸal gazından petrolüne, sahilinden madenlerine kadar birçok doÄŸal zenginliÄŸi bulunan Libya gibi bir ülkenin çok daha iyi ekonomik ÅŸartlarda yaÅŸaması mümkün. Bizim umudumuz, beklentimiz, çabamız bir an önce bu çatışmaların sona ermesi ve Libya’nın bu yeni döneme geçmesi.
“Amacımız bölgenin istikrarını saÄŸlamak, bu vesileyle de Türkiye’nin güvenliÄŸini garanti altına almak”
Åžimdi ‘Libya’da ne iÅŸimiz var?’ sorusuna gelecek olursak, güvenlik kavramının küreselleÅŸtiÄŸi bir çaÄŸda siz ulusal güvenliÄŸinizi sadece kendi ulusal sınırlarınızla çizemezsiniz. Türkiye’nin güvenliÄŸi söz konusu ise bu aynı zamanda Irak’ın güvenliÄŸi ile İran’ın güvenliÄŸi ile bütün komÅŸularımızın güvenliÄŸi ile ilgilidir, Akdeniz’deki hadiselerle doÄŸrudan ilgilidir. Libya bizim Akdeniz’den deniz komÅŸumuzdur. Uzak gibi görünebilir ama haritaya nasıl baktığınıza baÄŸlı bu. Türkiye’yi içine kapatmak isteyenler ‘Türkiye’nin Libya’da ne iÅŸi var?’ veya ‘Irak’ta ne iÅŸi var?’ yahut ‘Suriye’de ne iÅŸi var, Filistin’de ne iÅŸi var?’ diyebilirler ama Türkiye’nin hem mevcut cari güvenlik konsepti açısından, güvenlik öncelikleri açısından baktığınızda hem de tarihi bir perspektiften baktığınızda Türkiye her zaman kendi Misakımilli sınırlarından daha fazla olmuÅŸ bir ülkedir. Yani Balkanlardan Orta Asya’ya, Orta DoÄŸu’dan Kuzey Afrika’ya, Kafkaslara kadar uzanan bir coÄŸrafyanın içerisinde yer alıyoruz biz. Bu bölgelerde yaÅŸanacak en ufak bir kriz, gerilim, çatışma, savaÅŸ doÄŸrudan Türkiye’nin güvenliÄŸini etkiler. Nasıl etkiler? Terör olarak etkiler, göç olarak etkiler, baÅŸka alanlarda etkiler. Biz bunun örneklerini defalarca gördük. Libya’da yaÅŸanan hadiseler de hem Akdeniz’in güvenliÄŸini hem NATO’nun güvenliÄŸini doÄŸrudan ilgilendiren konulardır.
Bir diÄŸer önemli konu da Türkiye Libya’nın yabancısı yahut yenisi olan bir ülke deÄŸil. Bizim orayla çok eskiye giden tarihi baÄŸlarımız, güçlü iliÅŸkilerimiz var. Kaddafi döneminde güçlü ekonomik iliÅŸkilerimiz vardır. Libya’nın altyapısını büyük oranda Türk ÅŸirketleri yaptılar. SavaÅŸtan dolayı bunlar akamete uÄŸradı ama son ziyaretimizde hem Sayın Serrac hem kendi ekibi Türk firmalarını bir an önce Libya’ya davet etmek istediklerini de söylediler. BaÅŸka alanlarda da enerji, petrol, doÄŸal gaz, elektrik üretimi, inÅŸaat, altyapı, bu alanlarda da Türkiye ile iÅŸ birliÄŸi içerisinde olmak istediklerini kendileri ifade ediyorlar. Yani bizim de bakış açımız hep bir ‘kazan-kazan’ iliÅŸkisi çerçevesinde bölgenin istikrarını saÄŸlamak, bu vesileyle de Türkiye’nin güvenliÄŸini garanti altına almak.
“Siyasi çözüm yoluna gidilirse meseleler çözülebilir”
Siz böyle söylüyorsunuz, ‘NATO’nun güvenliÄŸini saÄŸlamak’ diyorsunuz ama bir NATO ülkesi Fransa bugün gayrimeÅŸru bir yönetimi destekliyor. Yine aynı ÅŸekilde Mısır destekliyor, Rusya’nın bir taraftan bizimle Suriye’de bir çalışması olmasına raÄŸmen Libya’da Hafter’e destek veren bir politikası var. BirleÅŸik Arap Emirlikleri yine bu bölgede. Yunanistan bir iliÅŸki kurma çabası içerisinde. Bu gayrimeÅŸru milis güçlerini destekleyen ülkelere Türkiye’nin bir çaÄŸrısı var mı? Yani Trablus yönetimiyle görüşmeleri, ikili iliÅŸkilerin güçlendirilmesi konusunda bir çaÄŸrınız var mı?
Elbette, öncelikle bütün uluslararası aktörlerin yapması gereken BM’nin de tanıdığı meÅŸru hükümetle iliÅŸki kurmak olmalı. Yakın bir zamana kadar bu ülkelerin bazıları, Amerika BirleÅŸik Devletleri dahil, Serrac hükümeti ile iliÅŸki kurmaktan bile sarfınazar ediyorlardı. Ama ÅŸimdi Türkiye’nin bu müdahalesi, desteÄŸi hem sahada hem diplomatik alandaki desteÄŸi sayesinde bu denge deÄŸiÅŸmeye baÅŸladı. Åžu anda Serrac hükümeti daha fazla muhatap alınıyor. Tabii biz Libya’nın milis güçlerin, dışarıdan getirilen paralı askerlerin bir savaÅŸ arenası haline gelmesini asla arzu etmeyiz. Siyasi çözüm uygulanacaksa bu askeri çözümlerin bir kenara bırakılması mutlaka gerekiyor. Fakat ÅŸimdi uluslararası aktörlerin maalesef Suriye’de yaptığına baktığınız zaman da benzer bir tablo yavaÅŸ yavaÅŸ Libya’da ortaya çıkmaya baÅŸlıyor. Suriye’de 11’inci yılına giren savaÅŸ yakın dönemin en kanlı savaşı maalesef. En büyük göç akımlarının çıktığı yer Suriye ve orada çeÅŸitli dönemlerde çeÅŸitli gerekçelerle, ‘DEAÅž’la mücadele’ dendi, baÅŸka gerekçelerle Suriye halkı uluslararası toplum tarafından yüzüstü bırakıldı. Orada bulunan uluslararası aktörler Suriye halkının, Suriye’nin toprak bütünlüğünün, siyasi birliÄŸinin saÄŸlanmasından ziyade kendi çıkarları için hareket ettiler ve kriz giderek daha derinleÅŸti, daha karmaşık hale geldi. Åžimdi Libya’da da öncelik eÄŸer Libya halkının barışı, huzuru ve güvenliÄŸi olarak tanımlanırsa, Libya’nın doÄŸal kaynakları, siyasi birliÄŸi ve toprak bütünlüğü temelinde bir siyasi çözüm yoluna gidilirse bu meseleler çözülebilir. Ama orada yine ‘Libya’yı ÅŸuradan bölelim, ÅŸu kısmını biz alalım, bu kısmını ÅŸunlara verelim’ gibi bir yaklaşım içine girilirse Libya’da bu çok yıkıcı sonuçlar doÄŸurur.
Böyle bir durum mu var sizin gördüğünüz?
Bununla ilgili birtakım spekülasyonların yapıldığını duyuyoruz. Hatırlarsanız Amerika’nın Irak’ı iÅŸgalinden sonra da 2003’ten sonra da buna benzer ÅŸeyler dile getirilmiÅŸti. ‘Etnik ve mezhebi yapısından dolayı bir arada bulunması mümkün olmayan bir ülke, dolayısıyla Irak’ı bölelim, 2’ye bölelim, 3’e bölelim, Åžii-Sünni diye bölelim, Åžii-Sünni-Kürt diye bölelim’ gibi tezler dile getirildi dönem dönem. Bakın o dönemin yaraları hala sarılamadı Irak’ta. Suriye’de dönem dönem bu dile getirildi. İşte ‘Sünnilerle Nusayrileri ayrıştıralım, 2’ye bölelim, yani bir de Kürtlere bir ÅŸey verelim.’ Yine bir üçlü yapı. Lübnan’da hatırlarsanız 1990’da biten iç savaÅŸta benzer ÅŸeyler dile getirildi. ‘Lübnan hem Hıristiyan hem Müslüman hem Sünni hem Åžii hem baÅŸka Dürzi grupların falan olduÄŸu bir yer, dolayısıyla Lübnan’ı bir arada tutmak mümkün deÄŸil, böyle bir parçalı yapı kuralım’ dediler. Bakın hala 90’dan beri Lübnan’da siyasi istikrar saÄŸlanamıyor. Åžimdi buradaki tecrübeler ortadayken benzer bir gidiÅŸatın Libya’da ortaya çıkmasına müsaade edemeyiz, hiç kimsenin de etmemesi gerek.
“AÅŸiretler yine barış ve huzur içinde yaÅŸayabilir”
Åžimdi eÄŸer çok etnikli, çok mezhepli, çok dilli her toplum bu ÅŸekilde bölünme yoluna gidecekse o zaman Avrupa’nın onlarca, yüzlerce devletçiÄŸe bölünmesi gerekir, Amerika BirleÅŸik Devletleri’nin onlarca devlete bölünmesi gerekir ama bu oralarda yapılmıyor tam tersine daha büyük yapılar altında birlik, beraberlik içinde siyasi süreçlerin ilerletilmesi hedefleniyor ama İslam ülkeleri söz konusu olduÄŸunda etnik ve mezhebi fay hatları esas alınarak o ülkelerde çok derin yaraların açılmaya baÅŸlandığını görüyoruz. Åžimdi Libya’da da ‘DoÄŸu ile batıyı bir araya getirmek mümkün deÄŸil, Trablus’la Bingazi, Tobruk bunlar iki ayrı ÅŸeye dönüştü’, bu yaklaşımlar tehlikeli yaklaşımlar. Libya’nın toprak bütünlüğü ve siyasi birliÄŸi çerçevesinde bir çözüm üretilmesi gerekiyor.
Libya elbette aÅŸiret yapılarının güçlü olduÄŸu bir ülke ama bir aÅŸirete mensup olmak illa ayrılıkçılık yapmak anlamına gelmiyor. AÅŸiretler baÅŸka toplumlarda da var, bunlar olabilir. GeçmiÅŸte olduÄŸu gibi aÅŸiretler yine barış ve huzur içerisinde yaÅŸayabilir. Zaten ÅŸu anda oradaki bölünme aÅŸiretler temelinde yahut mezhep, din temelinde hatta coÄŸrafya temelinde bir bölünme deÄŸil, siyasi bir bölüme var orada ve bunu da empoze eden belli aktörler var. Kendi çıkarları için bir tarafı tutmak suretiyle bu ayrışmayı derinleÅŸtirmeye çalışan birtakım yaklaşımlar var. Biz bunları tehlikeli görüyoruz, Libya’nın toprak bütünlüğünün, siyasi birliÄŸinin korunması son derece önemli.
Bu noktada Türkiye, meşru Trablus yönetimine olan desteği sonuna kadar sürdürecek herhalde, onu anlıyoruz.
Tabii, yani bizim meÅŸru Trablus hükümetine desteÄŸimiz bundan sonra da devam edecek, siyasi çözümün ilerletilmesi için diplomatik çabalarımız devam edecek. Sayın CumhurbaÅŸkanımızın bu konuda çok yoÄŸun bir diploması trafiÄŸi var. İlgili bütün aktörlerle görüşüyor. BildiÄŸiniz gibi Berlin Konferansı’na CumhurbaÅŸkanımız bunun için gitti ve Libya meselesini bu yüzden derinlemesine görüştü ve görüşmeye de devam ediyor.
“Vatiyye saldırısı kimin barış ve istikrar istediÄŸini kimin çatışmaların devamını istediÄŸini ortaya koyuyor”
Libya hükümetinin, Trablus hükümetinin nefsi müdafaa çerçevesinde de kendi tedbirlerini alması gayet normal. Åžimdi birkaç gün önce bildiÄŸiniz gibi Vatiyye Havalimanı civarında bir saldırı gerçekleÅŸti ve bunu Hafter tarafının yaptırdığı biliniyor. Bununla ilgili ‘ÅŸu ülke kaynaklı, bu ülke kaynaklı’ gibi haberler de çıkıyor, onlara girmeyeceÄŸim ama bu saldırıda ortaya çıkan bir gerçek daha var; kimin gerçekten orada barış ve istikrar istediÄŸi kimin çatışmaların devam etmesini istediÄŸi açık bir ÅŸekilde ortada. Saldırıya uÄŸrayan Serrac tarafıdır, Vatiyye Havalimanı Trablus ÅŸehri içindedir. Yani bir taraftan ateÅŸkes çaÄŸrısı yapan, ‘BM çatısı altında 5+5 görüşmelerine gidelim’ diye çaÄŸrı yapan tarafın aynı zamanda gelip Trablus’u bu ÅŸekilde bombalaması hem uluslararası hukuka aykırıdır hem bütün bu süreçlerle ilgili gerçek niyetlerini ortaya koymaktadır. Dolayısıyla burada Serrac hükümetinin tavrının ne kadar doÄŸru olduÄŸu bir kez daha ortaya çıktı, öbür tarafa güvenmeleri mümkün deÄŸil. Bununla ilgili tabii ki kendileri de gerekli tedbirleri alacaklar. Biz de Türkiye olarak meÅŸru hükümetin yanında olmaya devam edeceÄŸiz. Bu konuda kararlılığımızda en ufak bir gerileme söz konusu deÄŸil.
“Almanlar artık tabloyu daha net okuyorlar”
Libya’da Fransa’nın tutumu belli, Avrupa’nın diÄŸer ülkeleri, İtalya daha Türkiye’ye müzahir bir yaklaşım içerisinde. DiÄŸer ülkelerinden bir destek görüyor musunuz? Mesela Almanya ne durumda?
Almanya yapıcı bir rol oynuyor. Berlin Konferansı iyi bir adımdı, o ilkeler çerçevesinde sürecin ilerletilmesinde biz fayda görüyoruz ama yine burada oyunbozan tarafın Hafter olduÄŸunu gördük. Almanlar da bunu çok net bir ÅŸekilde gördüler, hatta biz o zaman uyarmıştık. Sayın CumhurbaÅŸkanımız bizzat kendisi Sayın Merkel’i de bu konuda bilgilendirdi, ‘Bakın bu adam 2019’daki Abu Dabi AnlaÅŸması’nı da ilk ihlal eden adamdır ve ondan sonra pek çok barış giriÅŸimini, Moskova dahil, sabote eden kiÅŸi oldu. Moskova’ya gitmedi, oradan kaçtı, Berlin’de de benzer bir tavır sergiledi. Dolayısıyla bu kiÅŸiye güvenemeyiz, bu konuda dikkatli olmalıyız’ diye kendisi de söyledi. Almanlar da zannediyorum artık bu tabloyu daha açık ve net bir ÅŸekilde okuyorlar.
Bir baÅŸka konu DoÄŸu Akdeniz meselesi. DoÄŸu Akdeniz’de hareketlilik geçtiÄŸimiz aylarda çok daha yoÄŸundu, ÅŸimdi biraz daha sakin bir dönem yaşıyoruz. Türkiye’nin Libya ile yaptığı deniz yetki alanlarının sınırlandırılması mutabakatı oradaki birçok dengeyi bozdu. Biz bu anlaÅŸmayla ne yaptık? Türkiyesiz bir DoÄŸu Akdeniz olmayacağını mı gösterdik, oradaki tutumumuz ve bu anlaÅŸmanın önemi nedir?
Öncelikle CumhurbaÅŸkanımızın büyük bir siyasi vizyon göstererek talimatını verdiÄŸi bu deniz yetki anlaÅŸması Libya ile imzaladığımız tarihi bir adımdır. Çünkü bugüne kadar Akdeniz’de bizim komÅŸularımızla bu yönde imzaladığımız bir anlaÅŸma yok. Bununla ilgili uluslararası bir müktesebat da oluÅŸmuÅŸ deÄŸil yani BM kuralları çerçevesinde diyelim ki kesin olarak ortaya konmuÅŸ bir kurallar manzumesi yok. Aslında uluslararası deniz hukuku, deniz yetki alanı, kıta sahanlığı, münhasır ekonomik bölge gibi meseleleri tarafların kendi aralarında anlaÅŸma yolu ile çözmesini salık veriyor, birinci teamül bu. İhtilaf olduÄŸunda bunlar mahkemelere götürülebilir, baÅŸka yerlere götürülebilir. Ama genel olarak tercih edilen birinci yol ülkelerin ikili, üçlü, çoklu bir ÅŸekilde bu meseleleri kendi aralarında çözmeleri. Bu anlamda biz aslında geçmiÅŸten beri Yunanistan’la, Mısır’la, Libya ile kısmen ve DoÄŸu Akdeniz’e komÅŸu diÄŸer ülkelerle bu yönde bir çalışma yapılması çaÄŸrısında hep bulunduk ama bir karşılık alamadık. İlk defa Libya’da bunun adı kondu ve bu anlaÅŸma yapıldı. Bu üçüncü tarafları doÄŸrudan ilgilendiren, onların haklarını ihlal eden bir anlaÅŸma deÄŸil. Yunanistan’ın bazı itirazları var ‘Bu çizgi bizim kıta sahanlığımızdan geçiyor’ diye ama Yunanistan’ın iddiaları da tartışmalı. O konuda da uluslararası hukuk açısından, deniz hukuku açısından bakıldığında çok kesin, vazıh kurallar yok. Bunlar dediÄŸim gibi biraz ikili, üçlü tarafların kendi aralarında müzakere yoluyla çözebileceÄŸi meseleler.
“Türkiye’yi yok sayarak DoÄŸu Akdeniz’de enerji haritası ve siyasi istikrar inÅŸa etmek mümkün deÄŸil”
Mesela geçenlerde Yunanistan’la İtalya kendi aralarında bir kıta sahanlığı anlaÅŸması yaptı, biz bunu memnuniyetle karşıladık. DoÄŸrudan bizi ilgilendiren bir konu deÄŸil, iki ülke bir araya gelerek kendi deniz yetki alanlarını belirlediler. Aynı ÅŸekilde biz bunu Libya ile yaptık. Libya ile deniz komÅŸusu olduÄŸumuzu da bu anlaÅŸma ile teyit etmiÅŸ olduk. Åžimdi bu Libya ile Türkiye arasında bir kazan-kazan iliÅŸkisi geliÅŸtirecek, yani yarın siyasi ÅŸartlar da olgunlaÅŸtığında bu bölge içerisinde arama tarama çalışmaları yapılacak, bir ÅŸey bulunduÄŸunda da bu Türkiye ve Libya arasında bir ortak gelir olarak paylaşılacak. Biz DoÄŸu Akdeniz’in tamamının böyle bir barış gölü olmasını arzuluyoruz. Türkiye’yi dışarıda bırakan EastMed gibi giriÅŸimlerin baÅŸarısız olacağını uzmanlar da ifade ediyorlar. DoÄŸu Akdeniz’e en uzun sahili olan Türkiye’yi yok sayarak sizin DoÄŸu Akdeniz’de bir enerji haritası oluÅŸturmanız, bir siyasi istikrar inÅŸa etmeniz mümkün deÄŸil. Ekonomik olarak da baktıklarında DoÄŸu Akdeniz’de çıkacak herhangi bir zenginliÄŸin, doÄŸal gazın, petrolün ancak Türkiye üzerinden Avrupa piyasalarına ulaÅŸtırılmasının en fizibil proje olduÄŸunu bütün uzmanlar ifade ediyorlar. Türkiye’yi baypas ederek siyasi gerekçelerle birtakım planlar yapmak, boru hatları vesaire üzerinde çalışmak netice vermeyecek, bunu kendileri de aslında görüyorlar. Bizim de çaÄŸrımız hem burada hem Kıbrıs’ta, bütün DoÄŸu Akdeniz’in doÄŸal kaynaklarını herkesin, adil paylaşım ilkesi çerçevesinde sahiplenmesi, bölüşmesi, paylaÅŸması ve bu zenginlikten herkesin istifade etmesi. Bunun yolu var ama bunu Türkiye’yi yok sayarak elde edemezsiniz. Gereksiz, pahalı ve eninde sonunda baÅŸarısızlıkla sonuçlanacak projelere yönelmek yerine Türkiye ile bu konuların konuÅŸulması, Türkiye’nin içinde olduÄŸu planlarla birlikte hareket edilmesi herkesin menfaatine olacaktır. Bizim yaklaşımımız baÅŸtan beri hep bu oldu ama bizi Antalya Körfezi’ne hapsetmeye çalışan giriÅŸimlere de tabii ki bizim bigane kalmamız, tepkisiz kalmamız mümkün deÄŸil.
Avrupa BirliÄŸi Dış Politika ve Güvenlik İşleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell Ankara’daydı, Sayın ÇavuÅŸoÄŸlu’yla da görüştüler. Basın toplantısını dinlediÄŸimizde, yaklaşımlarına bakıldığında sanki Yunanistan’ın DoÄŸu Akdeniz’deki çıkarlarını korumak merkezli bir ziyaret gibi algılandı. Siz nasıl görüyorsunuz? Bizim Avrupa BirliÄŸi ile olan iliÅŸkilerimizi, Avrupa’nın Türkiye ile olan iliÅŸkilerini nasıl deÄŸerlendiriyorsunuz? Bundan sonraki süreçler nasıl gidecek? Avrupa BirliÄŸi’nin de bu noktada DoÄŸu Akdeniz konusundaki yaklaşımını nasıl deÄŸerlendiriyorsunuz?
“AB’nin Türkiye’siz adım atamayacağını gördük”
Almanya’nın dönem baÅŸkanlığı Türkiye-AB iliÅŸkileri için bir fırsat olabilir. Bu yönde Sayın Åžansölye’nin de bir iradesinin olduÄŸunu, bunu bize, Sayın CumhurbaÅŸkanımıza ilettiÄŸini biliyorum. Gümrük BirliÄŸi ve diÄŸer konularda, Schengen’de olabilir, birtakım ilerlemelerin saÄŸlanması şüphesiz herkesin menfaatine olacaktır ama bunun hangi ÅŸartlarda yapıldığı da önemli, ne ÅŸekilde yapıldığı da son derece önemli. Türkiye’nin AB ile iliÅŸkilerinde bugüne kadar engel olarak ortaya konan meselelerin aslında o kadar da aşılamayacak sorunlar olmadığını hepimiz görüyoruz. Bugüne kadar hep siyasi gerekçelerle bazen Fransa tarafından, bazen Kıbrıs Rum Kesimi tarafından, bazen baÅŸka ülkeler tarafından çeÅŸitli fasılların açılmasına, müzakerelerin yapılmasını blokaj konulmuÅŸtu. Bunların bir kısmı aşıldı, kaldırıldı. Ama baÅŸka siyasi gerekçelerle bazen bir üye ülke kendi meselesini, Türkiye ile olan bir konusunu AB üzerinden çözmeye çalıştı ve bunlardan dolayı hep gecikmeler yaÅŸandı. Aslında buna gerek yok. Yani Türkiye gibi bir ülkenin AB ile Avrupa ile olan iliÅŸkileri açısından bakıldığında bu iliÅŸkilerin pozitif bir gündemle yürütülmesi iki tarafın da menfaatinedir. Biz yakın dönemde bunun pek çok örneÄŸini gördük. Mesela Suriye kaynaklı mülteci krizinde Avrupa’nın Türkiye’ye ihtiyacı olduÄŸunu gördük. Terörle mücadele konusunda, enerji güvenliÄŸi konusunda Türkiye’siz bir adım atamayacaklarını açık ve net bir ÅŸekilde gördük. Avrupa bizim için hem önemli bir ekonomik pazar hem orada 5 milyona yakın vatandaşımız yaşıyor hem bizim güvenliÄŸimiz açısından da yani Güney Avrupa, Balkanlar ve diÄŸer bölgelerin güvenliÄŸi açısından da iÅŸ birliÄŸi yapmamız herkesin faydasınadır ama bunu yapmak adına Türkiye’nin milli hak ve menfaatlerinden taviz vermesi elbette mümkün deÄŸil. Bu iki tarafın birlikte sahiplenmesi gereken bir süreçtir.
Åžimdi Almanya’nın dönem baÅŸkanlığında birtakım adımlar atılabilir, umarız bu yönde birtakım ilerlemeler olur. Ama bazı ülkelerin, açıkça isim de vereyim, Fransa gibi ülkelerin blokaja devam ettiÄŸini de görüyoruz, negatif bir tutum içerisinde olmaya devam ettiÄŸini de görüyoruz. Halbuki bizim doÄŸrudan Fransa ile de bu yönde bir çatışma, gerilim yönünde bir arayışımız söz konusu deÄŸil. Görüş ayrılıklarımız yok mu? Elbette var, Suriye’de Fransa’nın PKK’nın Suriye kolu olan YPG ve PYD’ye destek vermesini bizim kabullenmemiz mümkün deÄŸil. Libya’da biz Fransa’nın baÅŸtan beri hep yanlış tarafta olduÄŸunu ifade ediyoruz, Hafter’i desteklemek suretiyle Libya’nın barış ve istikrarına katkı sunmamaktadırlar. Buna raÄŸmen ikili konularda, AB konularında bir çalışma zemini elbette bulunabilir ama bunun için bir iradenin olması lazım, doÄŸru bir bakış açısının, vizyonun olması lazım. DoÄŸu Akdeniz meselesi sadece bir ülkenin ya da AB’nin meselesi deÄŸil, oraya komÅŸu olan bütün ülkelerin meselesi. Bir ya da birkaç üyenin bu konuyu AB üzerinden Türkiye’ye dayatma yoluyla çözüme kavuÅŸturmaya çalışması netice vermez. Bunun yerine bizim ikili, karşılıklı, bazen çoklu iletiÅŸim kanallarını açık tutmamız, diyalog zeminini güçlü tutmamız, yaratıcı birtakım fikirlerle, önerilerle krizlerin önünü açmamız herkesin faydasına olacaktır.
“Yunanistan’la sorunları doÄŸrudan konuÅŸarak çözebiliriz”
Bu anlamda özellikle Atina yönetimine bir çaÄŸrınız var mı? Libya’da doÄŸru tarafta olması ve bundan sonraki ikili iliÅŸkiler konusunda. Çünkü Atina görüldüğü kadarıyla diÄŸerlerine göre durumu takip eden, kollayan bir politika güdüyor. Siz en yakın komÅŸularımızdan biri olan Yunanistan’a böyle bir çaÄŸrıda bulunuyor musunuz?
BildiÄŸiniz gibi geçtiÄŸimiz hafta Sayın CumhurbaÅŸkanımızın Yunanistan BaÅŸbakanı Sayın Miçotakis ile bir telefon görüşmesi oldu, uzun bir aradan sonra ilk defa böyle bir temas kuruldu. Gayet de iyi içerikli bir görüşme oldu. Orada ikili konular, Ege, DoÄŸu Akdeniz ve diÄŸer birçok konu ele alındı, AB konuları da. Geleneksel olarak biliyorsunuz Yunanistan Türkiye’nin AB üyeliÄŸini desteklemiÅŸ bir ülkedir. İkili iliÅŸkiler konusunda birtakım görüş ayrılıkları var olagelmiÅŸtir ama bunlar hep bir ÅŸekilde konuÅŸulmuÅŸ, müzakere yoluyla yönetilmiÅŸ, bazıları çözüme kavuÅŸturulmuÅŸ, bazıları da süreç içerisinde yönetilebilir hale gelmiÅŸtir. Bizim tabii ki beklentimiz de bir komÅŸumuz olarak Yunanistan’la bu iliÅŸkileri her alanda mümkün olan en pozitif yaklaşımla çözüme kavuÅŸturmaya çalışmak olacaktır. Bu yönde Yunanistan’ın Türkiye’nin AB üyeliÄŸine destek vermesi önemli. Ege gibi konularda doÄŸrudan konuÅŸmamız ve bu konulardaki görüş ayrılıklarını yahut zaman zaman ortaya çıkan ihtilafları çözmemiz mümkündür. Bu kanallar geçmiÅŸte açıktı, bundan sonra da yine açık olabilir. Bizim orada yaÅŸayan Türk kökenli Müslüman vatandaÅŸlarımız var, Batı Trakya’da yaÅŸayan Türk Müslüman azınlık var, onların meseleleri var ve diÄŸer konular var. Bütün bunlarla ilgili bizim müzakere yoluyla, karşılıklı konuÅŸarak mesafe almamız her zaman mümkün. İki lider son telefon görüşmesinde bu yönde bir irade zaten ortaya koydular. Åžimdi arzu edilen, beklentimiz bu yönde adımların atılması ve gerek ikili iliÅŸkiler baÄŸlamında gerek AB baÄŸlamında gerekse DoÄŸu Akdeniz ve Ege konularında gerçekten herkesin hak ve menfaatlerini gözeten adil bir bölge düzeninin inÅŸa edilmesi olmalıdır.
Kaynak: AA