Bir milli güvenlik tehdidi olarak dezenformasyon ve günün 3 yalanı

Bir milli güvenlik tehdidi olarak dezenformasyon ve günün 3 yalanı

Bir milli güvenlik tehdidi olarak dezenformasyon ve günün 3 yalanı

Demokratik katılım davranışının sergilenmesinde seçmene kılavuzluk etmesi gereken bilgi, yerini dezenformasyon yoluyla oluşturulan algıya bırakıyor.

Murat Selvi, günün öne çıkan 3 yalan haberini ve bir milli güvenlik tehdidi olarak dezenformasyonu AA Analiz için kaleme aldı.

***

Bilgiye erişmek tarihte hiç olmadığı kadar kolaylaşmış olmasına karşın “doğru bilgiye” ulaşmanın her geçen gün zorlaştığı bir süreci yaşıyoruz. Sistemli ve kasıtlı bir şekilde yanlış ve yanıltıcı bilginin dolaşıma sokulması ise yüz yüze olduğumuz bu zorluğu toplum açısından çok kritik bir tehdide dönüştürüyor. Maksatlı yalan haberler, çarpıtmalar, karalama operasyonları, itibar suikastları gibi her türden dezenformasyon; toplumsal huzur, güven ortamı, demokratik işleyiş ve bireyler arası ilişkilerin tamamına yönelik zedeleyici etkiler barındırıyor.

Toplumun geneline dönük ciddi bir tehdit olarak dezenformasyonun bu denli yaygın şekilde gerçekleşebiliyor olması önü alınması gereken ulusal bir güvenlik sorunudur.

Kamuoyunu etkilemeye yönelik dezenformasyon faaliyetleri kriz ve seçim dönemlerinde özellikle ağırlık kazanıyor. Gündem belirleme ve toplumu bir yöne kanalize etme çabaları böylesi dönemlerde, zihinleri dumura uğratacak düzeyde yalan, yanlış ve çarpıtılmış bilgiyle doldurarak “sağlıklı düşünemez hale getirmek” ve böylelikle “karar sürecini etkilemek” boyutuna ulaşabiliyor. Bu durum, demokrasi için de açık bir tehdit oluşturuyor. Her yeni gün bir başka kara propaganda malzemesiyle ve yalan haberle karşılaşılan, bilgi kirliliğinin yaygın olduğu bir ortamda sağlıklı ve doğru bilgiye ulaşmak elbette oldukça zor. Bu durumun kaçınılmaz bir sonucu olarak, demokratik katılım davranışının sergilenmesinde seçmene kılavuzluk etmesi gereken bilgi, yerini dezenformasyon yoluyla oluşturulan algıya bırakıyor. Bu algının oluşturulabilmesi ancak sistemli, stratejik ve süreklilik arz eden dezenformasyon süreciyle mümkün.

Özellikle içinde bulunduğumuz dijital dönemde, içerik tüketicisi bilinçli bir aktör olarak rol üstlenmedikçe dezenformasyonla mücadelenin tam bir başarıya ulaşmasından söz etmek mümkün değil.

Günün 3 yalanı

Erkek çocuğu bulunmayan Diyanet İşleri Başkanı’nın “alkol tüketen oğlu” şeklinde sosyal medya platformlarında ortaya atılan yalan haber, dezenformasyon çabasının pervasızlığını gösteren en son örneklerden biri. Bu yalan paylaşımın ulaşacağı hedef kitlenin sadece birkaç saniye ayırarak teyit edebileceği bu basit bilgiyi dahi hesaba katma ihtiyacı hissetmeksizin böyle bir dezenformasyonda bulunulması, her halükarda gündemi işgal edeceğine yönelik güvenin bir göstergesi. Güncel bir diğer yalan olan “AK Parti gençlik kollarının silah dağıttığı” ifadesi, hafızalarda tazeliğini koruyan dizi setinden görüntülerin silah depolanıyor şeklinde sunulduğu yalan haberi akıllara getirecektir. Casusluktan hüküm giymiş bir şahsın, Türkiye’nin tartışmasız bir konum elde ettiği insansız hava araçları alanında karalamalarla dolu açıklamalarının “uzman açıklaması” şeklinde sunulması son günlerde insanları meşgul eden bir diğer yalan. Tarafgir gazetecilerin bu ve benzeri temelsiz açıklamaları hiç sorgulamaksızın paylaşmaları ve haberleştirmeleri durumun vahametini gözler önüne seriyor.

Dezenformasyondan beslenen habercilik

Ulusal medya kuruluşlarının dezenformasyonun taşıyıcısı haline gelebilmesi, dezenformasyonla mücadelenin de sistemli, stratejik ve sürekli olması gerektiğine işaret ediyor. Reuters gibi uluslararası bir haber ajansının açıkça, halihazırda dünyada en çok dezenformasyona maruz kalan ülke olan Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hakkında kara propaganda faaliyeti yürütecek ve “hikayeler yazacak” personel alımı için ilanı vermesi habercilik alanındaki çürümenin en bariz göstergelerinden biri olarak ortada duruyor.

Dezenformasyon, yalnızca sanal ortamlar üzerinden ve kimliği belirsiz hesaplar tarafından gerçekleştirilen zararlı bir eylem olarak kalmıyor. Kimi medya çalışanları; şahsi menfaatler, politik amaçlar ve hatta etkileşim kazanmak uğruna tüm habercilik değerlerini ayaklar altına alabildiği için; yalan haber, çarpıtma, karalama ve iftiranın bir vasata dönüşmesine tanık oluyoruz. Doğru haberin ve hakikatin peşinde olması gereken gazeteci, dezenformasyonun bir aparatına evrildiğinden beri, haberlerin teyit edilmesi, haberin tüketicisi tarafından uygulanması gereken kritik bir adım haline geldi. Kaynağı belli olmayan yanıltıcı enformasyonun özellikle kriz dönemlerinde yıkıcı etkiler ortaya koyabildiğini yaşanan son depremde acı bir şekilde tecrübe ettik. Dahası, bilinen ve toplumda belli bir düzeyde güven teşkil eden yayın kuruluşu ve habercilerin dahi dezenformasyonun yayılmasına doğrudan ya da dolaylı olarak katkı sunabilmeleri meselenin ciddiyetini daha da artırıyor. Tıpkı sosyal medya platformlarında olduğu gibi kimi televizyon ekranları ve gazeteler; kurum, kuruluş ve kişilere dönük karalama kampanyaları ve itibar suikastlarının mecrası olabiliyor.

Dezenformasyon neye hizmet ediyor?

Sistematik şekilde birçok kurum ve kuruluşa yönelik haksız ve temelsiz iftiralarla yürütülen saldırılar örtülü bir yıpratma operasyonunun parçası. Bu sistemli çabanın amaçlarından biri, kurumlar ve dolaylı olarak siyaset kurumuna karşı güvensizlik algısı ve şüphe oluşturmak. Başarısının ölçütü ise, gündemi, yani insanların ne hakkında konuşacaklarını belirleme kapasitesi olarak ifade edilebilir. Dünyanın en büyük ve kapsamlı teknoloji festivalini gerçekleştirmeyi başaran bir ülkede insanların bu büyük etkinlik dışında neler konuşmak zorunda bırakıldıklarına göz atmak, dezenformasyonunun toplumsal zararlarını göstermek açısından yeterli ipucunu sağlayacaktır. Bundan dolayıdır ki, dezenformasyon çabasında olan kişi ya da kişiler, olumsuz her meseleyi bir fırsat olarak görerek, vatandaşları hüzne boğan acıları dahi istismar etmekten geri durmuyor. Hatta daha ileri gidip her olumlu gelişmeyi de çarpıtmanın, kötülemenin, olumsuzlaştırmanın yollarını arayabiliyor.

Geleneksel yahut yeni medya aracılığıyla sağlıklı bir şekilde bilgilenmek ve doğru haberlere erişmek toplumun en temel gereksinimlerden biri olmasına karşın, toplumun geneline dönük ciddi bir tehdit olarak dezenformasyonun bu denli yaygın şekilde gerçekleşebiliyor olması önü alınması gereken ulusal bir güvenlik sorunudur. Bu sorunun ortadan kaldırılması yahut etkilerinin minimize edilmesi ancak sürecin tüm paydaşlarının işbirliği ve eş güdüm içerisinde dezenformasyona karşı bilinçli bir duruş sergilemesi yoluyla mümkün olabilir. Hakikati önceleyen medya kuruluşları, habercilik ahlakı ve toplumsal sorumluluğunun farkında olan medya çalışanları ve hangi türden olursa olsun kendisine iletilen mesajı eleştirel bir şekilde okuma becerisiyle donanmış içerik tüketicisi dezenformasyonla mücadelenin başarıya ulaşması açısından elzem ve neredeyse eşit oranda sorumlu paydaşlar olarak değerlendirilebilir. Bir yandan, medya ve bilgi okuryazarlığının önemini yeniden gözler önüne seren tüm bu gelişmeler, diğer taraftan; okuyucu, izleyici, dinleyici olarak içerik tüketicisinin bilinçli ve aktif rolüne duyulan ihtiyacı ortaya koymaktadır. Özellikle içinde bulunduğumuz dijital dönemde, içerik tüketicisi bilinçli bir aktör olarak rol üstlenmedikçe dezenformasyonla mücadelenin tam bir başarıya ulaşmasından söz etmek mümkün değil.

[Murat Selvi, TRT World Araştırma Merkezinde Araştırmacıdır.]

*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Kaynak: AA

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir