Rabbimiz ile İblisin, İnsanın Yaratılışında Aralarında Geçen Konuşma

RABBİMİZ İLE İBLİSİN, İNSANIN YARATILIŞDA ARALARINDA GEÇEN KONUŞMA. 

Allah’ın katından kovulan iblis, Âdem AS’ın kendisinden daha değersiz olduğu nedeni ile secde etmeyeceğini söyleyerek Allah’a isyan eder. Bu isyanı nedeni ile de Rabbimiz kendi katından iblisi kovar. Allah’ın katından kovulmasının sebebinin de Âdem AS olduğunu söyler, bu neden ile insanlardan intikam alacağını açıkça Allah’ın huzurunda açıklar ve lanetlenir. Aslında insana karşı savaş açmış olan iblis, hiçbir zaman kazanamayacağı Allah ile savaşa başlar.
Aslında iblis yaratılan tüm insanlarla uğraşmaz. Ayette açıklandığı gibi, iblis hangi insanlarla mücadele edeceğini açıkça beyan etmiştir.
NİSA – 118
:Leanehullâh(leanehullâhu), ve kâle le ettehizenne min ibâdike nasîben mefrûdâ(mefrûdan). Allah, ona (şeytana) lânet etti. O da dedi ki: “Elbette ben, Senin kullarından belirli bir pay edineceğim.”
Allah’a kul olan insanlarla uğraşacağı açıkça belli;
Peki, bu Allah’a kul olan insanlar kimlerdir. Veya Allah’a kul olmayan insan da var mıdır?
YASİN – 60:E lem a’had ileykum yâ benî âdeme en lâ ta’budûş şeytân(şeytâne), innehu lekum aduvvun mubîn(mubinun).

Ey Âdemoğulları! Ben, sizlerden şeytana kul olmayacağınıza dair ahd almadım mı? Muhakkak ki o (şeytan), size apaçık bir düşmandır.
Rabbimiz insanlardan ahd almış; kendisine kul olmamız ve şeytana kul olunmuş ki kul olmayacaktın diye de uyarmış.
YASİN – 61:Ve eni’budûnî, hâzâ sırâtun mustekîm(mustekîmun).

Ve Ben, sizden Bana kul olmanıza (dair ahd almadım mı?) Bu da Sıratı Mustakîm (üzerinde bulunmak)tır.
Demek ki iblis, Sırat-ı Mustakim üzerinde olan insanlar ile uğraşacak.
O zaman, bu ayete göre Allah’a kul olan insanlar, Sırat-ı Mustakim üzerinde olan insanlardır; o zaman “BEN ALLAH’IN KULUYUM” diye iddia eden insanlara bir sorumuz olmalı, ”Siz Sırat-ı Mustakim üzere misiniz”? 

Bir insanın Sırat-ı Mustakim üzeri olabilmesi için bu Sırat-ı Müstakim’in ne olduğunun bilmesi lazım. Soralım “siz Sırat-ı Mustakim nedir biliyor musunuz?”
İnsanlar Sırat-ı Mustakim üzerinde olabilmeyi Allah’dan isterler ama doğru yol olarak öğretilmiş bir kavram olarak kalmıştır. Bu yol doğru yol nedir? Nerededir? Nereye götürür? Bilen olmaz. Müfessirler (Kur-an-ı Kerim’i açıklayan ve meal verenler)Hidayet’e de doğru yol demiştir. Hâlbuki hidayet bir vetire (süreç)dir. Sırat-ı Müstakim’e de hidayete de yol dersek, bakalım Allah’ın vahyini ne şekle getiriyoruz.
EN’AM – 87:Ve min âbâihim ve zurriyyâtihim ve ihvânihim, vectebeynâhum ve hedeynâhum ilâ sırâtın mustekîm(mustekîmin). Ve onların babalarından, zürriyetlerinden (nesillerinden) ve kardeşlerinden onları seçtik. Ve onları Sıratı Mustakîm’e (Allah’a ruhu ulaştıran yola) hidayet ettik (ulaştırdık).
Desenize “DOĞRU YOLA YOL ETTİK” diye.
Bu ayete göre “DOĞRU YOLA YOL ETTİK” Dememiz gerekiyor.
HİDAYET; insan ruhunun, veçhinin, nefsinin, iradesinin ve hatta mücedditler için aklını da Allah’a teslim edilmesidir. (Allah’ın kendisine ulaştırmasıdır).
“kul inne hudâllâhi huvel hudâ” De ki: “Muhakkak ki Allah’a ulaşmak (var ya) işte o, hidayettir.”(BAKARA-120).“kul innel hudâ hudallâhi “de ki: “Hiç şüphesiz HİDAYET, Allah’ın (Kendisine) ulaştırmasıdır” (ALİ-İMRAN-73). Her iki ayette de hidayetin Allah’ın kendisine ulaştırmasıdır. İyide Allah sizi kendisine ulaştırır mı? Yani siz iblisin şüphe ve tereddütlerini terk ederek Allah’ın sizi kendisine davetine icabet edebilecek misiniz ki Rabbimiz sizi kendisine ulaştırsın, Hidayet etsin.
İblisin etkisi nedeni ile Allah’ın Kur-an-ı Kerim de farz olan emrini yerine getirilmesine engel oluyor, insanlarda bunun farkında değil. Hâlbuki Allah da Resulü de insanları Allah’ a davet eder.  

Lehu da’vetul hakk(hakkı), vellezîne yed’ûne min dûnihî lâ yestecîbûne lehum bi şey’in” Hakkın daveti O’nadır (Kendisinedir, Allah’adır). O’ndan başkasına davet ettikleri (şeyler), onlara bir şeyle icabet etmezler”.(RAD-14)  “ved’u ilâ rabbike ve lâ tekûnenne minel muşrikîn(muşrikîne). “Ve Rabbine davet et (Allah’a ulaşmaya çağır). Ve sakın müşriklerden olma”!(KASAS-87) Allah’ın ve Resulün Allah’a davetine sizi icabet ettirmeyen nedir ki? İblis olamaz mı? Tabi ki nefsinizden de nefsinize hükmeden kim?
Rabbimiz bu kadarla da bırakmamış, sadece kendisine davet değil kendisine ulaştıran Sırat-ı Mustakim’e de davet ettirmiştir;
MU’MİNUN – 73:Ve inneke le ted’ûhum ilâ sırâtın mustakîm (mustakîmin).Ve muhakkak ki; sen, mutlaka onları Sıratı Mustakîm’e davet ediyorsun.
Peki bu davete icabet ettirmeyen kimdir? Nefsinizin arkasında ki iblis değil mi?
Sırat yol demek, Müstakim istikamet üzere demek. O zaman bu yol nereye istikametlenmiş bir yoldur ki Sırat-ı Mustakim üzerinde olunca istikametlenmiş yolda giden nereye varır?  
Fatiha da Allah’dan Sırat-ı Mustakim’i isteriz.
FATİHA – 6:İhdinas sırâtel mustakîm(mustakîme). (Bu istiane’n ile) bizi, SIRATI MUSTAKÎM’e hidayet et (ulaştır).
İşte bu dileğin nedenini bilmeden okunan Fatiha’nın ne kadar faydası olur bu da ayrı bir sorun. Namaz kılan bir kişi günde en az kırk beş defa Fatiha okur ve hep Allah’dan “ona kul olmayı ve bunun için özel yardım istemeyi ve bu yardım ile kul olabilmek için Sırat-ı Mustakim üzerinde olmayı istiyor ve ne istediğini bilmiyor. Allah’ın ve Resulü’nün davetine icabet etmeyen bir insan Sırat-ı Müstakim üzerinde olabilir mi?
NİSA – 175:Fe emmellezîne âmenû billâhi va’tesamû bihî fe se yudhıluhum fî rahmetin minhu ve fadlın ve yehdîhim ileyhi sırâtan mustekîmâ (mustekîmen). Allah’a âmenû olanları ve O’na sarılanları (sarılmayı dileyenleri), Allah kendinden bir rahmetin ve fazlın içine koyacak ve onları, KENDİSİNE ULAŞTIRAN SIRATI MUSTAKÎM’E (Allah’a ulaştıran yola) hidayet edecektir, ulaştıracaktır.
Hem Allah’ın ve Resulü’nün davetine icabet etmeyeceksin, hem de davet edilen yere ulaştıran yol üzerinde olacaksın, böyle bir saçmalık olur mu?
Hâlbuki Rabbimiz Kur-an-ı Kerim de iblisin hangi şartlarda etkileyeceğini ve nasıl etkileyeceğini açıklamış.
İblis Sırat-ı Mustakim üzerinde oturması yolun geçilmesini engellemesi anlamındadır.
A’RAF – 16:Kâle fe bimâ agveytenî le ak’udenne lehum sırâtekel mustekîm(mustekîme).(İblis): “Bundan sonra, beni azdırman sebebiyle, mutlaka Senin Sıratı Mustakîmin’e onlara karşı (mani olmak için) oturacağım.” dedi.

Sıratı Mustakîm : Allah’a (cc) ulaştıran yol

A’RAF – 17:Summe le âtiyennehum min beyni eydîhim ve min halfihim ve an eymânihim ve an şemâilihim, ve lâ tecidu ekserehum şâkirîn(şâkirîne). Sonra, elbette onlara, önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından geleceğim ve onların çoğunu şükredenlerden bulmayacaksın.
Demek ki iblisin amacı, Allah’ın davetine icabet edenlerin Sırat-ı Mustakimden ayrılmalarını sağlayarak, Allah’a kul olmalarını engellemek. Peki baştan Allah’ın ve Resulü7nün Allah’a davetine icabet ettirmeyen iblis, Sırat-ı Mustakim üzerinde olanları nasıl etkileyecek ki?
Her şeyden önce iblis nefsinize hükmederek insanların nefsleri ile hareket etmesini sağlar.
YUSUF – 53:Ve mâ uberriu nefsî, innen nefse le emmâretun bis sûı illâ mâ rahime rabbî, inne rabbî gafûrun rahîm(rahîmun).

Ve ben, nefsimi ibra edemem (temize çıkaramam). Çünkü nefs, mutlaka sui olanı (şerri, kötülüğü) emreder. Rabbimin Rahîm esmasıyla tecelli ettiği (nefsler) hariç. Muhakkak ki Rabbim, mağfiret edendir (günahları sevaba çevirendir). Rahîm’dir (rahmet nurunu gönderen ve merhamet edendir).
Çünkü insan nefsi, insana kötülükten başka bir şey yapmasını istemez. Zaten insan nefsi başlangıçta cehennemin en altında ki bir yapıda afetler ile yaratılmıştır.
TİN – 4:Lekad halaknel insâne fî ahseni takvîm(takvîmin).

Andolsun ki Biz, insanı (nefsini), ahseni takvim içinde (nefs tezkiyesi ve tasfiyesi yaparak en güzele ulaşabilecek özellikte) yarattık.
Allah’ın emaneti olan ruh gibi hasletlerin sahibi olabilecek şekilde yaratılan nefs, başlangıçta cehennemin en dibine layık şekilde verilmiştir.
TİN – 5:Summe redednâhu esfele sâfilîn(sâfilîne).Sonra onu, esfeli safiline (en sefil hale, nefsinin karanlıklarına) iade ettik (çevirdik).
İşte insan nefsi, yaptıkları ile övünen ve yaptıkları ise iblis tarafından süslü gösterilerek azmaya müsait bir yapıdadır.
HİCR – 39:Kâle rabbi bi mâ agveytenî le uzeyyinenne lehum fil ardı ve le ugviyennehum ecmeîn(ecmeîne).(İblis şöyle) dedi: “Rabbim, beni azdırmandan dolayı, onlara mutlaka yeryüzünde (azgınlığı) süsleyeceğim ve mutlaka onların hepsini azdıracağım.
Peki, insanlardan Allah’ın davetine icabet edenler için bir risk var mıdır? Tabi ki var; davete icabet etmiş ve ruhun hidayetine ulaştırılmış bir mümin bu noktadan sonra fizik, nefs ve irade teslimine gitmiyorsa Allah’dan yardım kesileceği için artık yozlaşmaya ve iblisin adımlarına uymaya başlar. Rabbimizin burada kullarına bir uyarısı, bir hatırlatması var bu noktada.
NUR – 21:Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tettebiû hutuvâtiş şeytân(şeytâni), ve men yettebi’ hutuvâtiş şeytâni fe innehu ye’muru bil fahşâi vel munker(munkeri) ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu mâ zekâ minkum min ehadin ebeden ve lâkinnallâhe yuzekkî men yeşâu, vallâhu semî’un alîm(alîmun).

Ey âmenû olanlar, şeytanın adımlarına tâbî olmayın! Ve kim şeytanın adımlarına tâbî olursa o taktirde (şeytanın adımlarına uyduğu taktirde) muhakkak ki o (şeytan), fuhşu (her çeşit kötülüğü) ve münkeri (inkârı ve Allah’ın yasak ettiklerini) emreder. Ve eğer Allah’ın rahmeti ve fazlı sizin üzerinize olmasaydı (nefsinizin kalbine yerleşmeseydi), içinizden hiçbiri ebediyyen nefsini tezkiye edemezdi. Lâkin Allah, dilediğinin nefsini tezkiye eder. Ve Allah, Sem’î’dir (en iyi işitendir) Alîm’dir (en iyi bilendir).

Demek ki Allah’ın rahmetini isteyenler boşuna Allah’a yalvarmıyorlar.
AL-İ İMRAN – 8
:Rabbenâ lâ tuziğ kulûbenâ ba’de iz hedeytenâ veheb lenâ min ledunke rahmeh(rahmeten), inneke entel vehhâb(vehhâbu). Rabbimiz, bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi kaydırma. Katından bize rahmet ihsan buyur. Hiç şüphesiz; Sen, Vehhab’sın.
Eğer ruhun hidayetinden sonra Allah’a veçh, nefs ve irade teslimine samimi bakmayanlar, Sırat-ı Mustakim üzerinde ilerlemeyenler olduğu açıkça belli. Rabbimizin bunlar için de uyarısı ve ihtarı var.

A’RAF – 86:Ve lâ tak’udû bikulli sırâtın tû’ıdûne ve tasuddûne an sebîlillâhi men âmene bihî ve tebgûn ehâ ivecen vezkurû iz kuntum kalîlen fe kesserekum vanzurû keyfe kâne âkıbetul mufsidîn (mufsidîne).Tehdit (vaad ederek) ederek her yola (üstüne) oturmayın. Ve O’na (Allah’a) âmenû olan kimseleri Allah’ın yolundan men etmeyin. Ve onda (Allah’ın yolunda) bir eğrilik istiyorsunuz. Ve hatırlayın! Siz az idiniz, sizi çoğalttı. Ve bakın, fesat çıkaranların sonları nasıl oldu.
Demek ki ruhun hidayetinden sonra yozlaşan ve şeytan ile dostluk kuranlar var ki, iblisin yerine Sırat-ı Mustakim üzerinde oturup amenu olanları yolda engelliyorlar.
Şimdi sorsak amenu kimdir diye iman eden, inanan diyeceksiniz, ama Rabbimiz amenu olanları nasıl tarif etmiş; önemli olan bu.

HUD – 29:Ve yâ kavmi lâ es’elukum aleyhi mâlâ(mâlen), in ecriye illâ alâllâhi ve mâ ene bi târidillezîne âmenû, innehum mulâkû rabbihim ve lâkinnî erâkum kavmen techelûn(techelûne).Ve ey kavmim! Buna (tebliğ ettiğim şeylere) karşılık sizden mal olarak (bir şey) istemiyorum. Eğer ücretim (ecrim) varsa ancak Allah’a aittir. Ve ben ÂMENÛ olanları ((Allah’a ulaşmayı dileyenleri) tardedecek (uzaklaştıracak, kovacak) değilim. Muhakkak ki onlar, Rab’lerine mülâki olacaklar (ulaşacaklar). Ve lâkin ben, sizi cahillik eden bir kavim olarak görüyorum.
Amenu olanlar Allah’a mülâkî olacak (kavuşacak)  olanlarsa bu kişilerin Allah’ın davetine icabet ettikleri açıkça belli.
Bir de bu AMENU olanlar Allah’ın da kendilerini kesin kendisine ulaştıracağına tevekkül etmişlerse.
BAKARA – 46:Ellezîne yezunnûne ennehum mulâkû rabbihim ve ennehum ileyhi râciûn(râciûne).O (huşû sahipleri) ki; onlar, Rab’lerine (dünya hayatında) muhakkak mülâki olacaklarına ve (sonunda ölümle) O’na döneceklerine yakîn derecesinde inanırlar.
Şeytanın bu kişiler üzerine sultanlığı yoktur, çünkü Allah bu kişileri mutlaka kendisine hidayet edecektir.“
Allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu). Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır)”.( ŞURA-13)
İşte bu amenu olanlar için Rabbimiz şeytan ulaşamaz diyor.
NAHL – 99:İnnehu leyse lehu sultânun alellezîne âmenû ve alâ rabbihim yetevekkelûn(yetevekkelûne). Çünkü onun, âmenû olanlar ve Rab’lerine tevekkül edenler üzerinde bir sultanlığı (yaptırım gücü) yoktur.
Ama gene de şeytan vaadini yerine getiriyor ve Allah’a ulaşmayı inkar ettirdiği gibi Allah’a kul olanları da şüpheye düşürüyor.
SEBE – 20:Ve lekad saddaka aleyhim iblîsu zannehu fettebeûhu illâ ferîkan minel mûminîn(mûminîne).Ve andolsun ki iblis, onlar üzerindeki zannını (hedefini) yerine getirdi. Böylece mü’minleri oluşturan bir fırka (Allah’a ulaşmayı dileyenler) hariç, hepsi ona (şeytana) tâbî oldular.
Müminlerden bir fırka dediğine göre müminlerin hepsi değil anlamı çıkmıyor mu? Hangi müminler diye bakalım.
SEBE – 21:Ve mâ kâne lehu aleyhim min sultânin illâ li na’leme men yû’minu bil âhireti mimmen huve minhâ fî şekk(şekkin), ve rabbuke alâ kulli şeyin hafîz(hafîzun).Ve onun (iblisin) onlar üzerinde bir sultanlığı (nüfuzu, tesiri) yoktu. Ahirete (hayatta iken ruhunu Allah’a ulaştırmaya) inanan kişi ile ondan (Allah’a ulaşmaktan) şüphe içinde olanları bilmemiz için (iblisle onları imtihan ettik). Ve senin Rabbin her şeyi hıfzedendir.
Demek ki daha önce şeytanın sultanlığı yokmuş ve şüpheye düşürmüş iblis kimleri düşürmüş?
ŞUARA – 215:Vahfıd cenâhake li menittebeake minel mu’minîn (mu’minîne).Ve mü’minlerden, sana tâbî olan kimselere kanatlarını ger.
Müminlerden resule tabi olmayan müminleri korumadığını söylüyor. Neden?
ŞUARA – 216:Fe in asavke fe kul innî berîun mimmâ ta’melûn (ta’melûne).Eğer onlar, sana asi olurlarsa (isyan ederlerse), o zaman: “Muhakkak ki ben, sizin yaptıklarınızdan uzağım.” de.
Bu asi olan itaat etmeyenler için Rabbimiz ne söylüyor bakalım.
NİSA – 80:Men yutiır resûle fe kad atâallâh(atâallâhe), ve men tevellâ fe mâ erselnâke aleyhim hafîzâ(hafîzen).Resûl’e itaat eden andolsun ki; Allah’a itaat etmiş olur. Kim yüz çevirirse (bilsin ki); Biz, seni onların üzerine muhafız göndermedik
.
Resulden kim yüz çevirirse Rabbimiz o kişiyi korumuyor. Allah’a ve Sırat-ı Mustakim’e davet eden Resule itaat etmeyen insanlar için Resule itaat ediyor diye bilir miyiz?
Resule itaat etmiş olsalardı Allah’ın sevgisini kazanacaklardı.
AL-İ İMRAN – 31:Kul in kuntum tuhibbûnallâhe fettebiûnî yuhbibkumullâhu ve yagfir lekum zunûbekum, vallâhu gafûrun rahîm(rahîmun). De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız, o zaman bana tâbî olun ki; Allah da sizi sevsin ve sizin günahlarınızı bağışlasın (sevaba çevirsin). Allah, GAFÛR’ur RAHÎM’dir.
Bu sevgiden uzaklaşan kişiler için Rabbimiz kâfir diyor. Yani hakkı örten kişi diyor ve Allah’ın sevgisini kaybediyorlar.
AL-İ İMRAN – 32:Kul etîûllâhe ver resûl(resûle), fe in tevellev fe innallâhe lâ yuhibbul kâfirîn(kâfirîne). De ki: “Allah’a ve Resûl’e itaat edin.” Eğer dönerlerse (o taktirde bilsinler ki), hiç şüphesiz Allah, kâfirleri sevmez.

Şeytanın Allah’ın sevgisini kaybettirmesini bir insan nasıl isteyebilir ki? İşte iblis öyle akıllı mahlûk ki siz kapıyı aralık bırakmaya koyun. Her şeyi bir anda alt üst eder.
NAHL – 63:Tallâhi lekad erselnâ ilâ umemin min kablike fe zeyyene lehumuş şeytânu a’mâlehum fe huve veliyyuhumul yevme ve lehum âzâbun elîm(elîmun).Allah’a yemin olsun ki; senden önceki ümmetlere (resûller) göndermiştik. Fakat şeytan, onlara amellerini süslü gösterdi. Artık o gün, onların dostu, o (şeytan) olacaktır. Onlar için elîm azap vardır
.
Şeytanın amellerinizi size süslü göstermesi sizin Allah’a mülâkî olmayı istemediğiniz noktada başlar.
KEHF – 103:Kul hel nunebbiukum bil ahserîne a’mâlâ(a’mâlen).

De ki: “Ameller açısından en çok hüsrana uğrayanları size haber vereyim mi?”

KEHF – 104 :Ellezîne dalle sa’yuhum fîl hayâtid dunyâ ve hum yahsebûne ennehum yuhsinûne sun’â(sun’an).Onlar, dünya hayatında amelleri (çalışmaları) sapmış (kaybettikleri dereceler, kazandıkları derecelerden daha fazla) olanlardır. Ve onlar, güzel ameller işlediklerini zannediyorlar.

KEHF – 105:Ulâikellezîne keferû bi âyâti rabbihim ve likâihî fe habitat a’mâluhum fe lâ nukîmu lehum yevmel kıyameti veznâ (veznen). İşte onlar, Rab’lerinin âyetlerini ve O’na mülâki olmayı (ölmeden evvel ruhun Allah’a ulaşmasını) inkâr ettiler. Böylece onların amelleri heba oldu (boşa gitti). Artık onlar için kıyâmet günü mizan tutmayız.

KEHF – 106:Zâlike cezâuhum cehennemu bimâ keferû vettehazû âyâtî ve rusulî huzuvâ(huzuven). (Âyetlerimi) örtmeleri (inkâr etmeleri) ve âyetlerimi ve resûllerimi alay konusu edinmeleri sebebiyle, onların cezası işte bu cehennemdir.
Evet, Sırat-ı Mustakim’e doğru yol diyenler; hidayete yol diyenler her dönem insanlar için (nübüvvet sona erdiği için), bir veli resul gelmez diyenler ayetleri örttüğünüzün farkında değil misiniz? O zaman Allah’ın yanında mı olduğunuzu zannediyorsunuz? Yoksa zanna mı tabi oluyorsunuz?
YUNUS – 36:Ve mâ yettebiu ekseruhum illâ zannâ(zannen), innez zanne lâ yugnî minel hakkı şey’â(şey’en), innallâhe alîmun bimâ yef’alûn(yef’alûne). Onların çoğu zandan başka bir şeye tâbî olmaz. Şüphesiz zan, haktan bir şey kazandırmaz. Muhakkak ki Allah, onların yaptıklarını bilendir.
Eğer Allah’ın kendisine ve Resulün Allah’a davetine icabet ederseniz Allah mutlaka sizleri hem takva sahibi kılacak, hem de nefsinizi ıslah edecektir.

A’RAF – 35:Yâ benî âdeme immâ ye’tiyennekum rusulun minkum yekussûne aleykum âyâtî fe menittekâ ve asleha fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne). Ey Âdemoğulları! Sizin içinizden, size âyetlerimi anlatan (kıssa eden) resûller geldiği zaman, bundan sonra kim takva sahibi olur ve nefsini ıslâh ederse (nefs tasfiyesi yaparsa), artık onlara korku yoktur. Ve onlar mahzun da olmazlar.
Korkusuz ve mahzun olmadan yaşayan kişi olmak istiyorsanız, Allah’ın sevgisini kazanın. Bunun içinde Allah’ın sizi hidayete erdirmek ile görevli kıldığı irşat makamını (veli resulü) Allah’dan isteyin.
Bu hacet namazı ile Allah’dan her hacetinizi isteye bilirsiniz, ama nefsinize ağır gelir. Bu noktada da nefsinize yenilecekseniz unutmayın iblis sizin dostunuz değildir.
HAŞR – 16:Ke meseliş şeytâni iz kâle lil insânikfur, fe lemmâ kefere kâle innî berîun minke innî ehâfullâhe rabbel âlemîn(âlemîne).

(Münafıkların size vaadleri), şeytanın (vaadlerinin) durumu gibidir. İnsana: “İnkâr et (kâfir ol).” demişti. Fakat, inkâr ettiği zaman: “Muhakkak ki ben senden uzağım, elbette ben, âlemlerin Rabbi Allah’tan korkarım.” dedi.
Hacet namazını perşembeyi cumaya bağlayan gecelerde veya kandil gecelerinde kılınması asildir. Ama bütün gecelerde kılınabilir. Önce boy abdesti alınır. Sonra hacet namazına niyet edilir.
Namazda aşağıdaki âyetler okunur:
1. Rekâtta: Subhaneke + Fatiha + 3 Âyetel Kürsî
2. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
2. Rekâtın sonunda : Ettehiyyâtü
3. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
4. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
Namaz tamamlandıktan sonra Allah’tan hacet neyse o istenir. Allah’tan mürşid istemek için bu namaz kılındıysa mürsid istenir.
Bu namazdan sonra hiç konuşmadan yatmak gerekir. Yatarken kıbleyi sağa alacak şekilde yatak kurulur. Vücudun ön cephesi kıbleye çevrilerek yan üstü yatılır, 3 Âyetel Kürsî okunur ve Allah’tan mürşid istenir. Eğer kişinin haceti mürşid değil de başka bir hedefe ulaşmaksa (zahirî veya Batıni bir hedef olabilir) o hedefe ulaşmak istenir. Sessiz zikir (hafî zikir) bu istekten sonra baslar. Yanüstü yatıldığı için sağ kulak yastığa gelecektir. Bas biraz sağa, sola oynatılarak kulakta kalbin atışlarının, basınç sebebiyle rahatça duyulacağı pozisyona gelinir. Ve kalbin her çift atışında “Allah, Allah” diyerek kişi Allah’ı zikr-i hafî ile (yani sessiz olarak) içinden zikredecektir.
Eğer ilk namazdan sonra yatıldığında birşey görülmez ise tekrar tekrar, her perşembeyi cumaya bağlayan gece namaza devam edilmelidir. Her gece de kılınabilir.


ALLAH’DAN İBLİSDE KORKUYOR DA İNSANLAR NEDEN KORKMUYOR ANLAMIŞ DEĞİLİM;

[email protected]

 

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir