UAD duruşmasında Güney Afrika: Son 4 ayda 30 bin Filistinli öldürüldü

UAD duruşmasında Güney Afrika Son 4 ayda 30 bin Filistinli öldürüldü

UAD duruşmasında Güney Afrika Son 4 ayda 30 bin Filistinli öldürüldü

Uluslararası Adalet Divanı (UAD) duruşmasında Güney Afrika, son 4 ayda 30 bin Filistinli öldürüldüğünü, bunlar sadece istatistik değil, Filistin halkının etten ve kemikten kanları olduğunu belirtti.

Güney Afrika heyeti, Uluslararası Adalet Divanında (UAD) İsrail’in işgal ettiği Filistin topraklarındaki uygulamalarının hukuki sonuçlarının ele alındığı duruşmalarda İsrail’i kendisini sınırlandırılamaz görmekle ve mahkemenin tedbir kararlarına uymamakla suçladı.

Hollanda’nın idari başkenti Lahey’deki Barış Sarayı’nda faaliyetlerini yürüten UAD’de İsrail’in işgal ettiği Filistin topraklarındaki uygulamalarının hukuki sonuçlarının ele alındığı duruşmalar devam ediyor.

Duruşmalarda Güney frika adına ilk sözü alan Lahey Büyükelçisi Vusimuzi Madonsela, ülkesinin her zaman “iki devletli çözümü” desteklemesine rağmen mevcut koşullar göz öne alındığında “Filistinlilere yönelik toprak adaletsizliğinden vazgeçilmediği, tüm yasa dışı yerleşimlerin dağıtılmadığı ve tüm Filistinli mültecilerin geri dönüş haklarını tanınmadığı sürece böyle bir çözümün Filistin halkının haklarından mahrum bırakılmasına yol açabileceğini gösterdiğini” ifade etti.

​​​​​​​Madonsela, “Adil ve hakkaniyetli bir çözüme ulaşılmasındaki aşırı gecikme, sonu gelmeyen bir şiddet döngüsüne yol açtı.” diyerek işgalin hukuken tanımlanmasının süregelen gecikmenin giderilmesine yardımcı olacağını kaydetti.

“İsrail, uluslararası hukuka açıkça meydan okuyarak işgalini sürdürmüştür”

İsrail’in Filistin’de işgalini 56 yıldır devam ettirdiğine işaret eden Madonsela, “İsrail, uluslararası hukuka ve yüzlerce BM kararına açıkça meydan okuyarak ve uluslararası toplumdan gelen tepkilere kulak tıkayarak işgalini sürdürmüştür.” dedi.

Madonsela konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Son 4 ayda 30 bin Filistinli öldürüldü. Bunlar sadece istatistik değil, Filistin halkının etten ve kemikten kanlarıdır. Bu nedenle ‘İsrail’in on yıllardır süren cezasızlığı ne zaman sona erecek?’ diye sormak zorundayız. Geçtiğimiz 136 gün boyunca dünya Gazze’ye yönelik amansız saldırıları her gün dehşet içinde izledi. İsrail’in Gazze’ye yönelik son askeri harekatının vahşeti, şiddeti ve Divan’ın 26 Ocak’ta verdiği tedbir kararları dahil olmak üzere uluslararası hukukun çiğnenmesi, İsrail’in Filistinlilere karşı eylemlerinde kendisini sınırlandırılamaz gördüğünün en açık göstergesidir.”

Uluslararası toplumun İsrail’i politikaları ve eylemlerinden sorumlu tutma konusundaki isteksizliğinin İsrail yönetimini saldırılara devam etme konusunda cesaretlendirdiğini belirten Madonsela, “İsrail, hukuka aykırı eylemlerine daha da ahlaksızlaşarak ve kan dökerek devam etmektedir. Bu eylemler, Divan’ın onları makul şekilde soykırımcı bulmasına yol açacak kadar ciddi niteliktedir.” diye konuştu.

Madonsela, Filistin’in “kendi kaderini tayin etme hakkının” olduğunu ve bu hakkın kullanılmasına izin verilmesi gerektiğini vurgulayarak, “İsrail, Batı Şeria’da Filistinlilere ağır koşullar dayatırken, Yahudi yerleşimciler için genişleme ve sömürü devam ediyor. Bu, bize göre apartheid’dir. 21. yüzyılda yerleşimci sömürgeciliğine yer yoktur. İsrail apartheid’i sona ermelidir.” dedi.

“Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkını kullanmasına izin vermelidir”

Güney Afrika Uluslararası İlişkiler ve İşbirliği Departmanı, Baş Hukuk Müşaviri Pieter Andreas Stemmer de İsrail’in Filistin’deki işgali ve buradaki eylemlerinin uluslararası insancıl hukuku ve insan hakları hukukunu ihlal ettiğini dile getirerek, “apartheid” suçunun uluslararası hukukun emredici nitelikte yasakladığı bir kuralı olup tüm devletleri bağladığını hatırlattı.

İsrail’in işgali “derhal ve koşulsuz olarak” sona erdirmesi gerektiğini vurgulayan Stemmer, “Filistin mülkleri eksiksiz şekilde iade edilmeli ve Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkını nihayet kullanmasına izin vermelidir.” ifadelerini kullandı.

Stemmer, İsrail’in Filistin’deki işgalini tanımamanın ülkeler için uluslararası hukukun yükümlülüğü olduğunu hatırlatarak, üçüncü devletlerin UAD’den çıkan kararların hayata geçirilmesi için var güçle çalışması gerektiğini söyledi.

Hollanda, Uluslararası Adalet Divanı duruşmasında İsrail’i işgali ilhaka dönüştürmekle suçladı

Duruşmalarda Hollanda adına sözü alan Dışişleri Bakanlığı Hukuk Danışmanı ve Amsterdam Üniversitesi Uluslararası Hukuk Profesör René Lefeber, İsrail’in Filistin topraklarını yasa dışı işgali hakkında, “Hollanda, işgalin doğası gereği geçici güç kullanımı olduğunu, zira kalıcı olması halinde ilhak olarak nitelendirileceğini vurgulamaktadır.” dedi.

Lefeber, işgal hukukuna göre işgalci gücün kendi nüfusunu söz konusu topraklara yerleştiremeyeceğine dikkati çekerek, “İşgal altındaki topraklar üzerinde egemenlik kurulamaz ve işgal altındaki topraklar ilhak edilemez.” ifadesini kullandı.

Filistin halkının “kendi kaderini tayin hakkına” vurgu

İşgal altındaki topraklarda yaşayan halkın zorla yerinden edilmesinin de yasaklandığını hatırlatan Lefeber, bu tür eylemlerin Uluslararası Ceza Mahkemesi Roma Statüsü’ne göre “savaş suçu” teşkil ettiğini söyledi.

Lefeber, halkların kendi kaderini tayin hakkının “daimi, sürekli, evrensel ve değişmez nitelikte” olduğunun altını çizerek, bu hakkın uluslararası anlaşmalarla güvenceye alındığını vurguladı.

İşgalci devletlerin bu hakkın kullanılmasını engelleyecek her türlü zorlayıcı eylemden kaçınmakla yükümlü olduğuna işaret eden Lefeber, “(Bir ülkenin) Topraklarını işgal eden devlet, bu topraklarda ikamet eden halkın kendi kaderini tayin hakkına saygı göstermek ve bu hakkı desteklemek yükümlülüğü altındadır.” dedi.

Lefeber, devletlerin ve uluslararası kurumların, uluslararası hukuka aykırı eylemleri kınama, tanımama ve ihlal eden devletlere yardım etmeme yükümlülüğü olduğunu hatırlattı.

Belçika İsrail’i yasa dışı yerleşimlerle Filistin’in demografik yapısını değiştirmekle suçladı

Uluslararası Adalet Divanı duruşmasında Belçika ise, İsrail’in uluslararası hukuka göre yasa dışı yerleşimlerle Filistin topraklarının demografik yapısını değiştirmek istediğini vurguladı.

Duruşmada Belçika adına söz alan Dışişleri Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürü Piet Heirbaut, Divan’ın İsrail’in işgal altındaki Filistin topraklarında duvar inşa etmesine ilişkin 2004’te danışma görüşü bildirerek, İsrail’in, işgal altındaki Filistin topraklarını zorla ele geçirilmesinin hukuka aykırılığını teyit ettiğini hatırlattı. Heirbaut, “İşgal ne kadar uzun sürerse, işgalci gücün yükümlülükleri de o kadar geniş yorumlanmalıdır.” dedi.

Heirbaut, Belçika’nın, 4. Cenevre Sözleşmesi ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin (BMGK) ilgili kararları uyarınca işgal altındaki Filistin topraklarında yerleşim birimleri kurulmasının hukuka aykırı olduğu görüşünde olduğunu belirtti.

Brüksel Özgür Üniversitesinden Uluslararası Hukuk Profesörü Vaios Koutroulis, işgale ilişkin değerlendirmesinde, “İsrail yerleşim politikasıyla işgal altındaki Filistin topraklarının demografik yapısında bir değişiklik meydana getirmeyi amaçlamaktadır. Bu politika uluslararası hukukun birçok temel kuralına aykırılık teşkil etmektedir.” ifadelerini kullandı.

İsrail’in “yerleşim politikasının bir parçası olarak benimsediği politikalar” ile Filistin topraklarında “geri dönüşü olmayan” durumlar yaratmayı ve bu topraklar üzerindeki “kontrolünü pekiştirmeyi” amaçladığını belirten Koutroulis, bu politikaların “fiili bir ilhak durumunu ortaya çıkardığına” dikkati çekti.

Koutroulis, işgalin hukuka aykırılığının, İsrail ve diğer ülkelerin yanı sıra uluslararası kurumlar için de birtakım sorumluluklar doğurduğuna işaret etti.

Ayrıca Koutroulis, Belçika’nın, yerleşimlerin yıkılması ve el konulan mülklerin iadesi çağrısı yaptığını söyledi.

Bangladeş, Uluslararası Adalet Divanında İsrail’i “işgalini zulüm ile karakterize etmekle” suçladı

Bangladeş, İsrail’i Filistin’i işgalini “zulüm ile karakterize etmekle” ve Filistinlilere yönelik sistematik hak ihlalleri nedeniyle adil ve kalıcı barış olasılığını engellemekle suçladı.

Bangladeş’in Lahey Büyükelçisi Riaz Hamidullah, duruşmadaki konuşmasında, bağımsızlığını sonradan kazanan bir devlet olarak ülkesinin, “dünya çapında emperyalizm, sömürgecilik ve ırkçılıkla mücadele eden mazlum halkları destekleme görevinin olduğunu” dile getirdi.

Hamidullah, “Bangladeş uzun zamandır İsrail’in Filistin’deki işgaline son verilmesi ve 1967 sınırlarında başkenti Kudüs olan egemen ve bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasını öngören kalıcı ve sürekli bir çözüme ulaşılması çağrısını yinelemektedir.” ifadelerini kullandı.

Bangladeş dahil olmak üzere duruşmaya katılan devletlerin büyük çoğunluğunun işgalin yasa dışı olduğuna “kesin olarak inandığını” belirten Hamidullah, Fiji ve ABD’nin İsrail’i savunan yazılı beyanlarına değindi.

Hamidullah, İsrail’in uluslararası hukukun emredici normlarını ihlal ettiğini ve “işgalini zulüm ile karakterize ettiğini” belirterek, “Bu sistematik ihlaller, bir halk olarak Filistinlilerin ve bir devlet olarak Filistin’in haklarını ciddi şekilde zayıflatırken, uluslararası hukuk ve ilgili BM kararları uyarınca adil ve kalıcı bir barış olasılığını da engellemiştir.” dedi.

Ayrıca Hamidullah, sistematik ve ağır ihlallerin İsrail için hukuki sonuçlar doğurduğu konusunda “hemfikir” olduklarını kaydetti.

Öte yandan Divan’ı İsrail işgalini bir bütün olarak incelemeye çağıran Hamidullah, “işgalin sona ermesinin, Filistinlilere her gün uygulanan şiddeti de sonlandıracağını” vurguladı.

Brezilya, İsrail’in Filistin’i işgalinin hukuka aykırılığının teyit edilmesini istedi

Duruşmada konuşan Brezilyalı diplomat Maria Clara Paula de Tusco, İsrail’in, 1967’den bu yana uluslararası hukuku ve BM Genel Kurulu ile Güvenlik Konseyinin sayısız kararını ihlal etmeyi sürdürdüğünü belirtti.

Filistin’in işgaline ilişkin çok sayıda devletin sürece dahil olduğunu kaydeden Paula Tusco, “İşgal altındaki Filistin topraklarındaki durumun vahameti, 7 Ekim de başlayan orantısız ve ayrım gözetmeyen askeri operasyonlardan önce de tartışmaya kapalıydı.” dedi.

Paula Tusco, İsrail’in, Filistinlilere karşı ayrımcılık uyguladığını vurgulayarak, “İsrail Filistin topraklarındaki işgalini sonlandırmalıdır.” ifadesini kullandı.

BM organları tarafından, Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkının kesin ve vazgeçilmez olduğunun vurgulandığını aktaran Paula Tusco, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Brezilya, Divan’dan, İsrail’in işgalinin hukuka aykırı olduğunu ve uluslararası yükümlülüklerini çeşitli yollarla ihlal ettiğini teyit etmesini istiyor. İsrailliler ve Filistinliler için barış ve güvenliği sağlamanın tek yolu, İsrail ile yan yana yaşayan ve ekonomik olarak yaşayabilir bir Filistin devletini içeren iki devletli çözümdür.”

BM Güvenlik Konseyinin 1967’deki 242 sayılı kararında İsrail’e, işgal ettiği Filistin topraklarından askerlerini çekmesi talimatı verdiğini dile getiren Paula Tusco, “Ancak işgal bugüne kadar devam etti. Durum, Filistin topraklarında ayrım duvarının inşası, Batı Şeria’da yasa dışı yerleşimlerin inşası ve Doğu Kudüs’ün ilhakıyla daha da kötüleşti.” diye konuştu.

Paula Tusco, İsrail’in, işgal ettiği topraklardan geri çekilerek, verdiği zararları tazmin etmesi ve bu ihlalleri tekrarlamayacağına ilişkin güvence vermesi gerektiğini belirtti.

Divan’da Şili adına sunum yapan Özel Temsilci Ximena Fuentes Torrijo, İsrail’in, işgali altındaki Filistin topraklarını süresiz olarak kontrol etme niyetini açığa vurduğunu kaydederek, “İsrail’in Fislitin’i işgali ilhaka dönüşmüştür.” dedi.

Torrijo, Şili’nin iki devletli çözümden yana olduğunu dile getirerek, Divan’ın vereceği görüşün, kendi başına sorunu doğrudan çözmese de Filistin’deki statükonun değiştirilmesine, Filistin topraklarının 76 yıldır süren işgalinin sona erdirilmesine ve Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkının gerçekleşmesine katkı sunacağına inandığını ifade etti.

BM Güvenlik Konseyinin, Filistin topraklarındaki demografik yapıyı değiştirmeyi amaçlayan politikaları, Kudüs de dahil olmak üzere 1967’den beri Filistin topraklarındaki işgali, yerleşimlerin inşası ve genişletilmesi, topraklara el konulması, evlerin yıkılması, uluslararası insancıl hukuk ve ilgili kararlar ihlal edilerek Filistinli sivillerin yerlerinden edilmesi sebebiyle İsrail’i kınadığını hatırlatan Torrijo, “İsrail, sadece Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkını değil, aynı zamanda kuvvet kullanma yasağı da dahil olmak üzere uluslararası hukukun diğer kurallarını da ihlal etmiş ve Filistin topraklarını hukuken ve fiilen ilhak etmiştir.” diye konuştu.

Torrijo, “İşgal altındaki Filistin topraklarında ve İsrail’deki ayaklanmalar, kısmen, İsrail’in on yıllardır uluslararası hukuku sistematik şekilde göz ardı etmesinden kaynaklanıyor.” diyerek, İsrail’in 7 Ekim’den sonraki saldırılarıyla beraber ihlallerinin de arttığına dikkati çekti.

İsrail’in söz konusu ihlallerinin uluslararası sorumluluğu da beraberinde getirdiğini anlatan Torrijo, “Divan, işgalin yasa dışı olduğunu tespit ederse bu, İsrail’in bu ihlallerini sonlandırması, verdiği zararları tazmin etmesi ve tekrarlamayacağına ilişkin güvence vermesi yükümlülüğü altında olduğu anlamına gelir.” ifadesini kullandı.

Filistin’in toprak bütünlüğünün sağlanması ve kendi kaderini tayin hakkı arasında güçlü bir bağlantı olduğunu anlatan Torrijo, İsrail’in kendisini geçici bir işgal gücü olarak görmediğini ve Filistin toprakları ile Filistinlilerin doğal kaynaklarının sahibi gibi hareket ettiğini belirtti.

Torrijo, sunumunu “Bu işgal sona ermeli” sözleriyle tamamladı.

Belize, UAD’den İsrail’i ihlallerinden sorumlu tutmasını istedi

Duruşmalarda Belize adına ilk sözü alan Belize Başbakanının egemenlik konularından sorumlu Özel Temsilcisi Büyükelçi Esad Şoman, “Filistin halkının kendi kaderini tayin etme ve tam bağımsızlık gibi devredilemez bir hakkı vardır. Filistinliler hariç tüm halklar kendi kaderini tayin hakkını elde etti.” dedi.

Şoman, “kendi kaderini tayin etme hakkının” uluslararası hukukun en temel ilkelerinden biri olduğunu vurgulayarak, “İsrail’in uluslararası hukukun en temel ilkelerinden birini cezasızlıkla çiğnemeye devam etmesine izin verilemez. Cezasızlık insanlık dışılığı doğurur.” diye konuştu.

Filistin halkının topraklarının tamamı için bu hakka sahip olduğunu belirten Şoman, buna rağmen İsrail’in sistematik olarak Gazze’yi Batı Şeria’dan ayırarak Filistinlileri bölgenin bazı kısımlarından uzaklaştırdığını, dışladığını ve Filistinlilerin kendi toprakları içerisinde serbest dolaşımını engellediğini söyledi.

Şoman, İsrail’in işgal altındaki bölgelerde yasa dışı yerleşimler oluşturduğuna dikkati çekerek, “Doğu Kudüs dahil Batı Şeria’daki yasa dışı yerleşimlerin varlığı korkunçtur. Devlet tarafından desteklenen yaklaşık 700 bin yerleşimcinin birçoğu sürekli olarak terör estirmekte, Filistinlileri topraklarından zorla göç ettirmekte ve onlara karşı katliamlar gerçekleştirmektedir.” ifadelerini kullandı.

İsrail’in Filistinlilerin varlığını reddettiğini savunan Şoman, “İsrail’in Gazze’deki soykırım kampanyası aynı zamanda Filistinlilerin var olma hakkını da inkar ettiği gerçeğini açıkça ortaya koymaktadır. Gazze’de 2 milyondan fazla insan akut gıda güvensizliğinin en kötü seviyeleriyle karşı karşıya. İsrail, kasıtlı olarak aç bırakma yöntemini kullanıyor.” dedi.

Şoman, İsrail’in eylemlerinin Filistin halkını “planlı şekilde yok etmek” anlamına geldiğini dile getirerek, Filistin’in kültürünü, tarihini ve geleceğini yok etmek için üniversite, okul, kültür merkezleri gibi kurumları hedef aldığına işaret etti.

İsrail’in işgal ettiği Filistin topraklarından “derhal, koşulsuz ve tamamen çekilmesi” gerektiğini vurgulayan Şoman, sözlerini şöyle sürdürdü:

“İsrail kendisini bir istisna olarak görmektedir. İsrail dışında hiçbir devlet, insanların kendi kaderini tayin etme hakkını ve haklarını sistematik olarak ihlal etme hakkını kendinde görmez. İsrail dışında hiçbir devlet başka bir toprağın süresiz işgalini haklı göstermeye çalışmaz. İsrail dışında hiçbir devlet cezasızlıkla ilhak ve apartheid yapmaz. İsrail’in böylesine bariz bir cezasızlığa maruz kalmasına izin verilmemelidir. Bu soykırımdan sağ kurtulanlara nesiller boyunca yara açmaya devam etmesine izin verilmemelidir. Tüm medeni uluslar gibi davranması sağlanmalı, uluslararası hukuku ve Birleşmiş Milletler (BM) kararlarını ihlal etmeyi bırakmalıdır. Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkına saygı göstermelidir. Filistin özgür olmalıdır.”

Belize heyetinin avukatları da İsrail’in fiili ilhakını sonlandırması gerektiğini vurgulayarak, kuvvet kullanma yasağını ihlal ettiğini aktardı.

Bolivya’dan uluslararası topluma çağrı

Bolivya Çokuluslu Devleti adına söz alan ülkenin Lahey Büyükelçisi Roberto Calzadilla Sarmiento ise İsrail’in işgal ettiği Doğu Kudüs’te uyguladığı ayrımcı politikalarla şehrin demografik yapısının değiştirmeyi ve Filistin halkını mülksüzleştirmeyi amaçladığını aktararak, “İsrail’in yaptığı ihlaller, hem İsrail hem diğer devletler hem de BM için sonuçlar ve yükümlülükler doğurmaktadır.” dedi.

İsrail’in Filistin halkının kendi kaderini tayin etme hakkını on yıllardır reddetmesinin uluslararası yükümlülüklerini ihlal ettiği anlamına geldiğini söyleyen Calzadilla Sarmiento, “İsrail, 1948’den bu yana süren yasa dışı işgal, ilhak ve kolonileştirme faaliyetleriyle Filistin halkının varlığını kasıtlı olarak inkar ederek onları sistematik olarak ayrımcılığa uğratmış, yerinden etmiş ve parçalamıştır.” diye konuştu.

Calzadilla Sarmiento, devletlere “İsrail’in uluslararası hukuk ihlallerini sonlandırmak için ortak hareket etme” çağrısı yaparak, BM’nin de İsrail’in “hukuka aykırı işgali, apartheid sistemi ve ayrımcı politikalarını sonlandırması” için gerekli adımları atması gerektiğini belirtti.

BM Genel Kurulu, Uluslararası Adalet Divanından görüş istemişti

BM Genel Kurulu, 30 Aralık 2022 tarihli kararında UAD’ye, Divan Statüsü’nün 65. maddesine dayanarak 1967’deki savaştan bu yana İsrail’in Filistin’deki işgalinin hukuki neticelerine ilişkin iki soru yöneltti.

BM Genel Kurulunun Divandan cevaplarını talep ettiği sorular şu şekilde:

“1- İsrail’in, Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkını sürekli olarak ihlal etmesinin, işgali sürdürmesinin, 1967’den bu yana Filistin topraklarındaki yerleşim ve ilhak faaliyetlerinin, Kudüs’ün demografik yapısını, karakterini ve statüsünü değiştirmeye yönelik faaliyetlerinin ve ilgili ayrımcı mevzuat ve tedbirleri kabul etmesinin hukuki sonuçları nelerdir?

2- İsrail’in, ilk soruda belirtilen uygulamaları, işgalin hukuki statüsünü nasıl etkilemektedir ve bu durumun tüm devletler ve Birleşmiş Milletler için doğurduğu hukuki sonuçlar nelerdir?”

Danışma görüşü talebi, 17 Ocak 2023’te BM Genel Sekreteri tarafından UAD’ye ulaştırılırken Divan, BM üyesi devletlere ve Filistin’e danışma görüşü istenen sorular hakkında yazılı ve sözlü beyanda bulunma haklarına ilişkin bildirim yaptı.

Danışma görüşünün etkisi nedir?

UAD’nin verdiği danışma görüşleri, her ne kadar bağlayıcı olmasa da birçok devlet ve kuruluş tarafından dikkate alındığı ve verilen görüşe uygun hareket edildiği belirtiliyor.

Divanın, İsrail’in Filistin topraklarında inşa ettiği duvara dair 2004’te verdiği danışma görüşünde duvarın hukuka aykırı olduğunu tespitinin ardından birçok devlet ve şirketin, söz konusu duvarın inşasına katkı sunmaktan imtina etmesi, İsrail’e sattıkları inşaat malzemelerinin duvarın yapımında kullanılmaması şartını koyması dikkati çekiyor.

Yine UAD’nin 22 Temmuz 2010’da uluslararası hukukta bir devletin tek taraflı bağımsızlık ilan etmesinin yasaklanmadığı yönünde verdiği danışma görüşünün ardından, Kosova’nın bağımsızlığının meşruiyeti arttı ve bağımsızlığını tanıyan devlet sayısı çoğaldı.

UAD’nin görüşünün, işgalin uluslararası hukuka aykırılığı yönünde olması durumunda, bunun İsrail ve diğer ülkeler açısından getirdiği sonuçları da tespit etmesiyle, İsrail üzerindeki baskının artması ve ona açıkça destek veren ülkelerin uluslararası toplum tarafından tutumlarını gözden geçirmeye zorlanmaları muhtemel.

Kaynak: AA

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir