Arif ALTEKİN/haberegider.com/ 30 Aralık 2017

Ekonomi nasıl daha iyi olsun ki?

Son 4-5 yılı bir gözünüzün önüne getirin;

Özellikle FETÖ için”Paralel Yapı” ifadesinin kullanılmaya başlandığı dönemi.

Gezi parkı ve benzer eylemler,

Terör saldırıları, bombalı eylemler,

Savcıların, kaymakamların, siyasi parti il temsilcilerinin, askerlerin, polislerin şehit edilmesi,

Devlete içeriden ajanların operasyon düzenlediği bir ülke,

Devletin teröre destek vermekle suçlandığı,

PKK’nın hendek kalkışmalarını,

Darbe girişimini,

3 Milyondan fazla mülteciyi,

Uçak düşürüp Rusya ile ilişkileri bozulmasını,

Büyükelçilere suikast,

Sivil yüzlerce şehit ve gazi olan vatandaşımız,

FETÖ sonrası dünyadaki bütün etki edebildikleri şirketlerle ekonomik kıskaca almaya çalıştıkları bir ülke!

Terör örgütleriyle kuşatılııp “teslim” alınmaya çalışılan ve aklıma şu an gelmeyen ve hatırlamadığım yüzlerce olayı başından geçirmiş bir ülke!

Böyle bir ülkede ekonominin mükemmel olmasını beklemek ne kadar mantıklı!!!

Ekonomisi mükemmel bir ülkenin bile bunların “onda biriyle”  kaosa sürükleneceğine eminim.

Kaldı ki ekonomimizin önceki halini ya hatırlamıyoruz ya da haksızlık ediyoruz.

Sürekli, başta ekonomi olmak üzere, her şeyin kötüye gittiğini iddia edenler var. Sürekli bardağın boş tarafını gösterip, “az az” da olsa iyiye gidişi tam tersi göstermeye çalışanlar var.

Ben de zaten mükemmel olduğumuzu iddia etmeyeceğim.

Sadece kötüye değil, bir çok açıdan iyiye gittiğimizi anlatmaya çalışacağım.

Herkes fakirleştiğimizi, alım gücümüzün azaldığını iddia ediyor.

Türkiye’de alım gücü azalmadı bence;

İnsanların ekonomik durumları ve eğitim seviyeleri geliştikçe ihtiyaçları ve beklentileri arttı. Asıl sorun bu.

Peki bu ihtiyaçlar ve beklentiler nasıl artıyor?

Herkes marka giymeye, marka kullanmaya, katma değeri yüksek (Teknolojik) ürünler satın almaya başladı.

İhtiyaç olmadığı halde 500 TL yerine 5000TL lik telefon almak zorunda olunca,

dolmuşla işe gitmek yerine kendi aracıyla gitmek isteyince,

internet, telefon, paralı TV kanallarına kadar alınca,

sobayla ısınanlar doğalgaz ve elektriğe geçince vs. harcamalar da artar haliyle.

Günümüzde dışarıda hazır yemek yemeyen neredeyse kalmadı.

Eşine dostuna hediye almayanı dövüyorlar artık! Hediyeler fiyatına göre değer görür oldu.

“Ekonomi çok kötü; Şimdi evde en az iki kişi çalışsa bile para zor yetiyor” diyenler:

Evet, sen de haklısın, eskiden geçinmek daha kolaydı çünkü;

-Eskiden internet faturası yoktu,
-herkes evine Lig TV, kablolu TV, Tivibu vs almıyordu,
-herkesin zırt pırt değiştirdiği cep telefonu yoktu ve ayrı ayrı telefon faturası ödemiyordu,
-herkes marka giymiyordu,
-herkesin bir sürü ayakkabısı,takım elbisesi, giysisi vs. yoktu,
-herkesin bilgisayarı yoktu,
-herkes dışarıda keyif için yemek yiyemiyordu,
-herkes tatile gitmiyordu,
-herkesin özel hayat sigortası yoktu,
-otobüs yolculuğu bile nadir yapılırken şimdi uçağa binmemiş çocuk yok,
-eskiden evlerde televizyon bile yokken şimdi dev ekranlar bile yetmiyor; 4K almak için yarışıyorlar,
-zenginlikten su bile içmez olduk; kola-fanta vb. içmekten sağlığımızı kaybettik,
-herkesin arabası yoktu, yakıt-kasko-sigorta-bakım-muayene ücreti ödemiyorduk,
-her doğum gününde, anneler gününde, babalar gününde, öğretmenler gününde, sevgililer gününde, kadınlar gününde, bayramlarda, yılbaşında vs. pahalı hediyeler almıyorduk-alamıyorduk,
-200 metrelik yere dolmuş parası verip gitmiyorduk – yürüyorduk!!!,
-ev almak için emekli olana kadar para biriktirip öyle alıyorduk; gidip 100 TL’lik ev varken 200 TL’lik eve 300 TL kredi çekip almıyorduk,
-patlayana kadar yemek yemiyorduk,
-kuaförler-masaj salonları-güzellik merkezlerine bu kadar sık gidilmiyordu,
-doğal gaz yerine kömür ya da odun sobası kullanıyorduk,
-lüks binalarda kalmıyor yüksek aidatlar ödemiyorduk,
-çocukların kreşten, özel okullarından, özel üniversitelerine kadar masrafları bu kadar çok değildi,
-nüfus 15-20 milyon daha azdı…vs…vs…

İnsanlar zenginleştikçe ihtiyaçları artar. İhtiyaç arttıkça daha da fakirleşir…Eski maddi durumunuzu özlüyorsanız, yeniden 15-20 yıl önceki gibi yaşamalısınız ya da çok daha fazla çalışmalısınız ama daha çok çalışsanız bile bundan sonra hep mutsuz olmaya devam edeceksiniz…

Çünkü;

Dünyadaki gelirin tek başına %50 sine sahip olanlar bile doymadıysa siz de doymazsınız…

Boşuna kendinizi yorup, üzmeyin…

Dünyadaki açları, bombalar altında can verenleri, su bile bulamayanları, hastalıktan kırılanları vs. düşünüp şükretmeyi öğrenmedikçe, sizi doyurabilecek bir paraya asla sahip olamayacaksınız!!!

Bu gerçeği ne kadar çabuk kabullenirseniz o kadar rahat edersiniz…

Bu kadar mı, hayır ve devamı da var…

Dilenciye 1 Kuruş az vermek için 5 cep arayanlar; ev, araba, tatil için bankalara milyonları faize yatırır oldu.

Say say bitmez…

Aç gözlülükten tutun da zengin imajı yaratma ezikliğine kadar,

zamanın getirdiği ve televizyonda gördüğümüz hayatlara özenerek sürekli bir satın alma yarışı içine girmiş olduğumuz gerçeği de kabak gibi ortada.

TV’de ya da internette bize dayatılan lüks hayatı yaşayamamaktan kaynaklanan tatminsizlik,

açgözlülük,

paylaşmayı unutmak,

şükretmeyi bilmemek,

geçmişle kıyaslamamak,

yesek de doymamak!

Günde 2 öğün yiyen bir milletin 5 öğüne doğru gitmesi ve obezleşme…

[Konunun bir de diğer boyutu var; Sosyal medyada okuduğumuz ve gördüğümüz bir çok şeye araştırmadan inanıyoruz; Bu durum zamanla, bilinçaltımızın düzenli olarak bazı kişi, kurum ya da kuruluşlara karşı nefretle doldurulmasına yol açıyor. İnsanların zihinleri “vatanseverlik duyguları, ekonomik ve gelecekle ilgili kaygıları” kara propaganda yöntemleriyle algı bombardımanına tutuluyor. Zihinlerde sürekli kaos yaratarak kendi düzenlerini kurma adına toplumlar yönlendiriliyor. Aşağıda bunlarla ilgili bazı örnekleri de paylaşmaya çalıştım.]

Petrolün yaklaşık %92’den fazlası ithal edilmekte!

2017 yılı ilk 6 aylık dönem sonunda yurtiçi kalan üretilebilir ham petrol rezervi 332,8 milyon varil (48 milyon ton) olup yeni keşifler yapılmadığı takdirde, bugünkü üretim seviyesi ile yurtiçi toplam ham petrol rezervinin 18 yıllık bir ömrü bulunmaktadır. 2017 yılının ilk 5 aylık döneminde tüketimin yaklaşık %7,7’si yerli üretimle karşılanmış, doğal gazda ise bu oran %0,6 olarak gerçekleşmiştir.

 

Sürekli Batı ülkeleriyle kıyaslanan vergi oranları ve petrol fiyatları vb. ne kadar doğru?

Ülkelerin Benzin Satış Fiyatları (Güncel Kasım 2017)

Not: Trafiğe kayıtlı araç sayısı şubat(2017) ayı sonu itibarıyla 21 milyon 268 bin 879 oldu.

Güncel Ülkeler Benzin Satış Fiyatı Listesi İçin Tıklayın>>>

Akaryakıttan alınan vergilerin çok fazla olması

Akaryakıttan alınan vergilerin çok olmasına tabi ki tepki gösteriyorsunuzdur ve çok aşırı yüksek olması hiç bir vatandaşın isteyeceği bir durum değildir ancak bunun bazı haklı nedenleri şöyle bağlantılandırılabilir:

Düşük vergi düşük benzin-motorin fiyatını getirir. Yakıt düşük olursa bireysel araç kullanımı artar. Bireysel araç kullanımının artması dışarıdan petrol ithalatını yani cari açığı arttırmış olur. Yine ucuz yakıt sonucu ithal otomobil alımı da artar. Yine bu da cari açığı arttırır. Aşırı otomobil kullanımı şimdi bile dalga geçilen “duble yolların” yetmemesine, köprülerin, geçitlerin,tünellerin yetersizliğine sebep olur. Trafiğin sıkışması artar, trafik sıkışıklığı arttıkça harcanan zaman ve yakıt daha da artar. (tekrar cari açığın artması) Trafik kazalarıyla maddi ve insan kayıplarının artması. Çevre kirliliğinin artması lastik ve egzost kirliliği. Bunlar benim aklıma gelenler.

Hal böyle olunca, devletler belli kriterlere göre vergiler uygulayarak bu “dengeyi korumaya” çalışırlar.Bu her ülkede farklılık gösterir. Türkiye gibi kendi petrolü çok çok az olan (%7-8) bir ülke ve yerli üretim otomobili olmayan bir ülke için büyük parasal kayıpların önünü açar. Ama ülkemizde dolara bağlı akaryakıt fiyatlarının sürekli (2018 ilk dönem) artması, devletin bu dengeyi korumasını zorlaştırmaktadır ve halkın da tepkisine neden olmaktadır.

Vergi oranlarını devlet belirlese de petrol fiyatları dünyada dolar üzerinden değer gördüğü için dolara bağlı olarak değişim gösterebilmektedir.

Ülkelerin akaryakıt vergileri hakkında detaylı bir makale için tıklayın!>>>

Önümüzdeki 10-30 yıl süresince elektrikli araçların yaygınlaşması ile yakıt ücretlerinin değişimi de dışa bağımlılıktan kurtulmuş olacaktır. Bu kapsamda enerji bağımsızlığı için yapılan yatırımları; Güneş-rüzgar-nükleer-HES’leri iyi anlamak gerekir.

Doların Yıllara Göre Seyri

Tabi ki biz de dövizin artışını istemeyenlerdeniz ancak küresel bir abluka ile karşı karşıya kaldığımız şu günlerde dövizi bir sopa olarak kullananların olduğu da bir gerçek.

1 dolar
1933 yılında 2 lira,
1966’da 9 lira,
1980’de 90 lira,
1988’de 1300 lira,
1995’de 45 bin lira,
2001’de 1 milyon 650 bin liraydı,
2003’den 2014’e 11 yılda dolar fiyatı yüzde 21 arttı,

2014-2016 2 yılda dolar fiyatı yüzde 65 arttı…

Sizce burada bir kopma noktası yok mu? Bu sadece ekonomimizle mi bağlantılı?


Avrupa’nın en pahalı ve en ucuz ülkeleri 2016 verilerine göre

Tüm ülkelerde aynı sepetteki mal ve hizmetler satın alınabilirliği incelenen araştırmada fiyat düzeyi endeksi 100’den büyük ise bu ülke karşılaştırıldığı ülke grubuna göre “pahalı”, 100’den küçük ise “ucuz” olarak kabul edilmekte.

2016 Endeks
İsviçre 161
İzlanda 147
Norveç 140
Danimarka 138
İrlanda 125
İsveç 124
Lüksemburg 124
Finlandiya 121
İngiltere 121
Hollanda 111
Belçika 109
Fransa 108
Avusturya 107
Almanya 104
İtalya 102
AB  100
İspanya 92
Güney Kıbrıs 88
Yunanistan 85
Portekiz 84
Malta 82
Slovenya 82
Estonya 76
Letonya 71
Slovakya 68
Hırvatistan 66
Çek Cumhuriyeti 65
Litvanya 63
Türkiye 60
Macaristan 60
Karadağ 54
Polonya 53
Romanya 52
Bosna Hersek 51
Sırbistan 49
Arnavutluk 49
Bulgaristan 48
Makedonya 46

28 AB ülkesi genelinde Avrupa’da 100 Euro karşılığı satın alınan aynı mal ve hizmet sepetinin, Türkiye’de 60 Euro karşılığı satın alınabileceğini gösterdi.

Görüldüğü gibi Avrupa ülkeleri bir çok konuda bizden daha pahalı ancak onların gelir düzeyleri daha fazla olduğu için yine de bizden daha iyi yaşam standartlarına sahipler.

Peki ya devlet ne durumdaydı?

Yıllara göre Türkiye'nin faize ve yatırıma ayrılan para

Yıllara göre Türkiye’de faize ve yatırıma ayrılan para

Yıllara göre faiz harcaması ve yatırım oranı
Yıllara göre faiz harcaması ve yatırım oranı

Petrolü olmayan, doğal gazı olmayan, elektriğinin bile bir kısmını dışarıdan gelen doğal gazdan üreten, çok değerli madeni olmayan bir ülke.

Yolları gelişmemiş, “dışarıdan gelen” ve dışarıdan gelen petrol ile yürüyen otomobiller, uçaklar vs.

90 yılda, 10 milyonlardan 80 milyonu aşmış bir nüfus.

IMF’den borç alan ve faiziyle ödeyen bir ekonomi.

Arazilerin de zamanla bölünmesiyle tarım ve hayvancılıkta çalışmak istemeyen, masa başı – kravatlı para kazanmak isteyen bir toplum.

Dünyanın sayılı orduları arasında tuttuğumuz ancak; tabancasını tüfeğini bile dışarıdan alan,

gemisi,uçağı ABD ve batılı ülkelerden hibe ile ya da sözde ucuza verilip daha sonra 2-3 katı fiyatına modernize edilen bir ordu.

Aldığı silahın mermisini bile aldığı ülkelere sormadan istediğine kullanamadığı bir ordu ve dışa akan harcamaları.

Savunma sanayinde 15 yıl öncesine kadar %20 olan yerlilik oranı.

Dışarıdan bu kadar çok satın alıyorsak;

Dışarıya ne satıyoruz peki?

Bir şey üretip satmayan bir ülke sürekli dışarıdan alıyorsa gidişat belli değil mi?

Satın aldığımız ürün ve hizmetlerin cazip olması için ya “yerli ve ucuz üretim” ya da çok “yüksek gelir seviyesi” gerekir.

Peki biz geçmişten ABD-İngiltere-Almanya vb. gibi yüksek gelir seviyesine sahip olmadığımıza göre geriye yerli ve ucuz üretim kalıyor.

Ve ürettiğimizin bir kısmını dışarıya satabilmek.

İşte sizin göremediğiniz;  iktidarın çok mükemmel yapamamış olsa da ciddi gayret sarf ettiği asıl nokta burası.

Bu kadar olumsuzluk ve saldırıya rağmen enerji ve ulaşım altyapılarında büyük projeler devam ettirilmiş ve üretimi arttırmak için yoğun çalışmalar yapılmış. Bu çalışmalar da başta savunma sanayi olmak üzere meyvelerini veriyor.

Dünyanın en büyük 100 savunma şirketi arasında,toplam satışları yüzde 27.6 artan Aselsan ve TAI, ilk 100 sıralamasında 5’er basamak birden tırmandı!(13.12.2017)

Önümüzdeki 20-30 yıl için bile düşünüldüğünde hedeflenen ihracat rakamları rakip yabancı firmaları korkutuyor. Üstelik Türkiye’nin Türk ve islam toplumları tarafından tercih edilecek bir ülke olması da rakipler açısından önemli.

Yani ürettiğimiz yerli silahlar, helikopter, füze, gemi, radar,telsiz vb. alacak çok geniş bir müşteri kitlemiz var.

Savunma sanayinin asıl önemli kısmı ise teknolojide en uç nokta olması. Yani bu teknolojik düzeyi diğer ürünlerin üretimine de yayarsak, o zaman diğer beyaz eşya, otomobil, telefon, tablet vb. büyük satışlar söz konusu olabilir.

Katma değeri yüksek ve dünyaya satabileceğimiz ürünlerin üretim maaliyetleri ve satışı için

ucuza imal edilmesi ve rakip yabancı ürünlerden daha ucuza satılabiliyor olması gerekir.

Bunu yapmak için de ucuz enerji ve ulaşım önemli.

Turizm ve ticaretyol olmadan“, “hava alanı olmadan” “tren, metro, köprü-geçit” olmadan ucuza olmayacağı gibi, “ucuz enerji” olmadan da ucuz üretim olması mümkün değil.

Yapılan yolların, köprülerin, geçitlerin, hava alanlarının sadece günü kurtarmak ve yapılan firmalara rant sağlamak için yapıldığını düşünmek sizce de haksızlık değil mi?

Enerji için yerli kömürden çevreyi çok az kirleten “yeni nesil” termik santrallerin yapılması,

sürekli durdurulmaya çalışılan HES projeleri ve nükleer santral projeleri,

güneş enerjisi paneli üreten fabrikaların kurulması,

rüzgar enerjisinde yapılan dev yatırımlar hiç dikkatinizi çekmedi mi?

Binalara getirilen yalıtım zorunluluğu ile yılda ne kadar doğalgaz-kömür-petrol-elektrik karımız olduğunu düşündünüz mü hiç?

Savunma sanayinde yerlilik oranımızın %20’lerden %65’lere ulaşmasının anlamını biliyor musunuz?

Kısaca;

Bütün en zor kısımları geçip daha iyiye gitmeye başlayacakken, eleştirilerin ve sürekli “battık, bittik, satıldık, fabrikalar kapandı, tarım bitti vs.” demek çok adil bir yaklaşım mı?

Bu ülkenin dışarıdan “saman alıp” dışarıya “mikroçip” satması size mantıklı gelmiyor mu?

Şu an ülke bu yolda ama görmek istemeyenler ve algı uzmanları çok iyi çalışıyor!

Eğitim, sağlık, gelir dağılımındaki adaletsizlikler ve eksikliklere yok demek mümkün mü?

Tabi ki eksiklikler, hatalar, hatta kötüye giden durumlar da var. Ancak bunları 5 kelimeye sığdırıp; “batıyoruz, bitiyoruz, ülke elden gidiyor” muhabbeti ne kadar samimi sorgulamayacak mıyız?

 

Daha yazacak çok şey var ama uzadıkça biliyorum ki okumayacaksınız!!!

NOT 1: Çin’de asgari ücret eyaletlerde;  Şanghay’da 295.3 dolar olurken, Şanghay’da 318.6 dolar, Tianjin’de 283.7 dolar . Avrupa’nın bazı ülkelerinde asgari ücret Çin’den düşük. Örneğin Bulgaristan’da 248.7 dolar. Avrupa’da asgari ücretin en düşük olduğu ülkeler Bulgaristan, Romanya, Letonya, Litvanya, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Hırvatistan, Slovakya, Polonya ve Estonya. Bu ülkelerde asgari ücret 500 euronun (529.3 dolar) altında. Türkiye’de asgari ücret 390.1 dolarken, saatlik asgari ücret 2.19 dolar civarında. (28 Şubat 2017)

NOT 2: 2017 yenilenebilir enerji kapasite artışları dikkate alındığında Türkiye, Avrupa’da; jeotermalde birinci, biyokütlede ikinci, güneşte üçüncü, rüzgârda dördüncü ve hidrolikte ise beşinci sırada bulunmaktadır. Önümüzdeki on yıl içinde rüzgâr ve güneşin her biri için 10’ar bin mw ilave kurulu gücü devreye alacağız. Güneş ve rüzgar kaynaklı santraller için yerli katkı aksamlar ülkemizde üretilecek. Fotovoltoik güneş modülü üretecek bu kapsamdaki ilk fabrikanın AR-GE merkezinin açılışını önümüzdeki yıl sonu, temelini 21 Aralık’ta Ankara’da açıyor olacağız. 2018 bitmeden Türk malı ilk güneş panelleri Türkiye’de üretilmeye başlanacak.

Ülkelerin dış borçları

Tarımı Bitirdiler mi?

Üretim verileri incelendiğinde bazı ürünler dışında üretimin azalmadığı, aksine bir çok tarım ürününün üretiminin arttığı görülmekte. Ancak artan nüfustan dolayı aynı oranda üretimi artmayan ürünler olması “üretimde azalma” gibi algılanıyor.

Tarımsal Bazı Veriler >>>

Bazı Hayvancılık Verileri>>>

Yıllara göre azalan çiftçi sayısı ve tarım alanı

Yıllara göre azalan çiftçi sayısı ve tarım alanı

Yıllara göre tarımsal destekleme miktarı
Yıllara göre tarımsal destekleme miktarı
Büyükbaş hayvan sayıları yıllara göre
Büyükbaş hayvan sayıları yıllara göre
Küçükbaş hayvan sayılarıy ıllara göre
Küçükbaş hayvan sayıları yıllara göre
Yıllara göre tohum üretim miktarları
Yıllara göre tohum üretim miktarları

Yıllara göre Türkiye nüfusu

Yıllara göre Türkiye nüfus
Yıllara göre Türkiye nüfus

Nüfus sürekli arttığı halde, tarım ve hayvancılıkla uğraşan nüfus azaldığı halde “tarım bitti” diyenler rakamlara dikkat etsin lütfen!

2017 yılı Nisan ayı itibariyle Türkiye’de trafiğe kayıtlı araç sayısı önceki aya göre 91 bin 776 adet artarak 21 milyon 454 bin 288 adete ulaşmıştır

Yıllara göre trafiğe kayıtlı araç sayısı
Yıllara göre trafiğe kayıtlı araç sayısı
Dünya Nüfus ülkeler 2016
Dünya Nüfus ülkeler

Sürekli dış borç stokumuz gündeme getirilerek batıyoruz havası yaratılıyor.

Ancak detaylı incelendiğinde kamu borçlarının oranının azaldığı, özel sektör borçlarının arttığı görülmekte. Bakkaldan süpermarkete dönüşen bir ülkede çevrilen borç miktarının da artması tabi ki beklenir. Önemli olan bu borcun fazla risk alınmadan çevrilebilmesidir. Yani ya “bakkal” olarak kalmak ya da “süpermarketi” dikkatli işletmek gerektiği!

Dış borç Türkiye 2017 dağılım
Dış borç Türkiye 2017 dağılım

G20 ülkeleri ekonomik sıralama 2016

G20 ülkeleri ekonomik sıralama
G20 ülkeleri ekonomik sıralama

 

Kaynaklar: http://www.turmob.org.tr/Attachment.aspx?param=2IDREYlTixbog5cntRBmZulMWKo1hDeQ7Zhpq8GS3yUXRBLvSlcuBqBfDmVp8yW2umKGP0wze2E=

http://www.businessht.com.tr/guncel/haber/1533165-avrupa-nin-en-ucuz-ve-en-pahali-ulkeleri

1 thought on “Bir batmadı şu ekonomi!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir