Adil Can: Ol Mahiler ki; derya içredirler, deryayı bilmezler

Bak Cem kardeş, biz kavanozdan 2002 yılında çıktık. Ama siz hala kavanozda kalmaya devam ediyorsunuz. İşte size bir türlü anlatamadığımız durum bu. İstersen açıklama getirelim neden kavanozdaydık?
Osmanlı İmparatorluğunu içimizdeki işbirlikçiler vasıtasıyla çökerttikten sonra dar bir alanda ve kontrol altında tutacakları bir devlete bizi razı ettiler. “Kurtuluş savaşını kazandık” diye öğretirler bize ya; aslında kazanmadık, kazandırdılar… Kazandıysak, neden Lozan’ da kaybedenler sandalyesine oturduk? İşte o anlaşma ile bizi bir kavanoza hapsettiler, kapağı da kapattılar, tıpkı kavanoza konulan pireler gibi… Nasıl ki pireler çıkmak için zıplayıp kapağa çarparak sürekli geri düştü, öğretilmiş çaresizliğin kurbanı olduysa, bizi de kafamızı kaldırdıkça isyan etmekle suçlayıp astılar.
Hiç duymadınız mı her şehrin meydanında darağaçları olduğunu? Binlerce insanın sallandırıldığını, hiç okumadınız mı?
İşte bütün bu yapılanlar bize çaresizliği öğretmek için yapılıyordu. Öğrendik de… Sürekli kahramanlık masallarıyla uyutulduk.
Hatta bize demokrasi oyununu bile öğrettiler. Kimleri seçeceğimizi kendileri belirleyerek, seçimler bile yaptırdılar. Bize sundukları seçenekler her zaman ya “kırk katır, ya da kırk satır” seçeneği idi…
Biz, bizi yönetenleri seçtiğimiz halde bizi yönetenler, bizim asla tasvip etmediğimiz icraatları yapıyordu. Biz “Neden böyle yapıyorsunuz?” diye sorunca, iktidar olduklarını ama muktedir olamadıklarını açıkça söylüyorlardı.
Peki, kimdi o “Muktedir” olanlar? Hah; tam bildiniz, her 10 yılda bir darbe yaptıranlar. Neden gerek duydular peki, darbelere? Çünkü onlar sahibimiz, biz onların ırgatı idik. Bu sebeple bizim kaynaklarımız sürekli faiz adıyla onlara aktarılmalıydı.
Öyle bir noktaya getirildik ki, mutat gelirlerimiz ancak faiz giderlerimizi karşılayacak durumdaydı. Hayatımızı idame ettirmek için yeniden borç almak zorundaydık.
Yine onlardan icazet alarak Recep Tayyip Erdoğan’da iktidar olmayı başardı. Onların ırgatı olmaya devam ederken farkındaysanız, onlarla hiç bir sorumuz yoktu. Ama “One minute” olayı tam bir dönüm notası oldu. Irgat, ırgat olduğunu unutmuş kafa tutuyordu.
Recep Tayyip Erdoğan’ın kavanozdan çıkan ilk “Pire” olduğunu fark ettiler. Tekrar kavanoza sokmaya çalıştılar ama olmadı.
İşte bu noktadan sonra defterini dürmeye karar verdiler.
Algı operasyonlarının, asılsız isnatların; yani sizin ağzınızdan düşürmediğiniz sakızların sebebi işte bu kavanozdan çıkışın getirdiği sonuçlardır.
Hani bir söz var ya, “Ol Mahiler ki, derya içredirler deryayı bilmezler” diye… İşte siz de o “Mahiler” yani balıklar gibisiniz; denizi inkâr ediyorsunuz. Biz de size denizden karaya çıkıp, karayı görüp müşahede ettiğimizi anlatmaya çalışıyoruz.
Bizi kavanoza kapatanlar, kavanozdan ilk çıkan kişiyi hedef aldıysa, bir Ülkücü olarak benim safım kavanozdan çıkan kişinin yanı olmalıdır. Yoksa onu tekrar kavanoza sokmak isteyenler bana, “Irgatsın sen, ırgat kal” diyenlerdir.
Hayır, biz ırgat değiliz ve ülkemiz kaynaklarını faiz adıyla, bizi kendilerinin ırgatı zannedenlere aktarmayacağız.
Siz istediğiniz kadar onların ırgatı olmaya gönüllü olun! Biz kavanoza tekrar girmeyeceğiz. Zira kavanoz dışında koskoca bir âlem gördük.
Üstelik yapacak daha çok işimiz var. Zira etrafımız kavanozlarla dolu… Misyonumuz onları da kavanozdan çıkarmaktır.
Bilmem bir şey anladınız mı?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir